11 Eylül 2020 Cuma

Jongens (Boys) (Hollanda 2014 Film)




Selam gençlik!!! Çok uzun zaman önce izlediğim ve içimi yumuş yumuş yapan bir yapımdan bahsedeceğim size bugün. Kendisi izlediğim en soft BL filmlerinden bir tanesi, bir gençlik ve kendini bulma serüveni diyebiliriz aslında. Malum LGBT dünyasının Wonderland'ı Hollanda olunca yapımlarının daha hoş olması şaşılası değil. O halde yavaştan filmimize geçelim!


Konusu: İçine kapanık sporcu bir genç olan Sieger’in (15) yaz tatili sırasında aşkı keşfedişini konu alıyor. Ulusal bayrak yarışı şampiyonasına hazırlanan Sieger, ilgi çekici ve öngörülemeyen biri olan takım arkadaşı Marc ile yakınlaşır. Sıradan gibi görünen arkadaşlıklarının arkasında Sieger içten içe Marc’a karşı yoğun hisler beslemeye başlar. Bu hisler karşılıklı olmasına rağmen; Sieger’in asi abisi, istenmeyen bir kız arkadaş ve Sieger’in yeni keşfettiği cinsel yönelimin getirdiği belirsizlikler, ikilinin aşkını gölgelemektedir. (Kaynak: Sinemalar.com)


Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.


SPOİLER!!!



Sieger, annesinin ölümünen sonra baskıcı babası ve aykırı abisi ile yaşamaya çalışan sessiz sakin ve içine kapanık bir çocuktur. Okulun koşu takımında kendine yer edinerek, aslında biraz özgür hissetmeye çalışıyor, eh birazda babasının gözüne girmeye. Ulusal bayrak yarışında yarışabilmek için katıldığı seçmelerde takım arkadaşlarından biri yakın arkadaşı olan Stef ve yeni tanıştığı havalı ve ilgi çekici çocuk Marc. Marc taktığı bandana ve cool tavırları ile çocuğun dikkatini çok çekiyor. Marc umursamaz, çılgın ve hayat dolu bir genç ve Sieger onu gördükçe içindeki asi olma isteğine ve kendini hep farklı hissettiren duyguların ortaya çıkmasına engel olamıyor. Bir gün takım arkadaşları ile gittiği gölette eğlenip, oynadıktan sonra herkes bisikletlerine atlayıp eve gitme yolunda, Marc ise biraz daha duracağını söyleyerek gölde kalıyor. Sieger, arkadaşları ile orta yolda ayrılıp onların arkasından bakıyor ve kimsenin onu görmeyeceğine kanaat getirdiğinde geri gölete dönüyor. Gizlice bir köşeden Marc'ı izliyor, çocuk güneşin altında hafifçe ışığın yüzüne vurmasına izin verirken huzurlu bir şekilde kafa dinliyor. Sieger yaptığına anlam veremiyor ama görüntü onun için o kadar ilgi çekici ki, istese de çocuktan gözünü alamıyor. Tam içindeki savaştan galip çıkan git artık buradan seni röntgenci diyen iç sesine kulak vermişken Marc onu fark edip çocuğu yanına çağırıyor. İkili hopluyor, zıplıyor, ineklerle oynuyor (?? Fantezi neyse), sonra ise gölete girip suyun üstünde bir odun parçasında karşılıklı duruyorlar. Marc ilk adımı atarak çocuğu öpüyor, Sieger'de onu öpüyor. Marc hafif bir gülümseme ile arkasına yaslanıp suyun içinde gökyüzüne bakarak keyif yapıyor, ancak Sieger'in yüzünde o korkunun kırıntılarını rahatlıkla görebiliyoruz ki kendisi bizi bisikletlerinin yanına gittiklerinde yeterince aydınlatıyor.

'Ben gay değilim'
''Elbette değilsin.''

Tatlı çöreğim Marc'ın yanıtı bu. Çocuğun bir inkar içinde olduğunu biliyor, aslında her an Sieger'in kendisine olan bakışlarının farkında ve kendisi de hiç çekinmeden onunla flört ediyor zaten. Ancak çocuğun üstüne gitmeden zamana bırakıyor o da. Dönüş yolunda kafası karışık olan Sieger, abisinin de parçası olduğu grubu fark edip onları ormanın içine girerken görüyor ve kafası karışıyor. Abisi çete lideri gibi bir şey, her halt var çocukta zaten. O gece yatamıyor çocuğum tahmin ettiğiniz üzere...




Abisi ve çetesinin gizli sığınağına gidiyor ve orada abisinin arkadaşlarından bir kız ile tanışıyor.  Kızımız kendisine karşı gayet ilgili, fıkır fıkır flört havaları ortada cümbüş, bizimki de bir karmaşa içerisinde olduğu için kızın ilgisi hoşuna gidiyor tabii. Bu arada Marc ile yarışta partner oluyorlar seçmeler için. Vakit geçire geçire gittikçe yakınlaşıyorlar, aralarında gizli bir sır sanki öpüşmeleri, açmamaları gereken bir pandora kutusu. İkisi de hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, ancak imalı bakışlar ve flörtöz hava buram buram. Marc, Sieger'i dondurma yemeye davet ediyor, ki burası onun evi, kız kardeşi ile tanıştırıyor, tatlış anlar görüyoruz. 




Sieger abisinin arkadaş grubu ile iyice yakınlaşıyor, abisi ile de daha yakın olmaya başlıyorlar. Kız ile de tabii... Öpüşüp koklaşıyorlar, bir nevi çıkma noktasındalar. Yarış takımının kampı oluyor ve topluca gidiyor bunlar. Koşturmaca, yarışlar, eğlence güzel anlar geçiriyorlar, ikisi birbirini tanıdıkça daha yakınlaşıyor... Benim en sevdiğim sahne geliyor karşımıza. 'You are my sunshine' kulaklarımızda o kadar sevimli halde söyleniyor ki eriyorum! Sieger'in utangaç bakışları eşliğinde hemde! O kadar tatlı ki ikisi... O gece kamptan kaçan ikili bir geyiği izlerken öpüşmeye başlıyor, sahilde bu anlar keşke hiç bitmese nidaları eşliğinde öpüşüp koklaşmaya devam ediyorlar. Kamp dönüşü otobüste kafaları birbirine yaslı uyuyup kalıyorlar. Her şey toz pembe değil mi? Durun biraz!






Kızla beraber lunaparka gittiklerinde Marc ile karşılaşıyor. Kızın elini tutmuş. Kızı öpüyor. Marc tabii kalakalıyor çocuğum... Neyse onu da sineye çekiyor çocukla sözleşiyorlar gölette buluşmak için. Bu mal hazırlanıyor giyinip, parfüm fıs fıs, her şey ciks, sonra abisini bulmak için yollara düşmek zorunda kalıyor. Buluyorda abisi alem yapma yolunda, buna sende gel diyor. Neyse bunlar gece arabada yolda giderken kafalarda güzel içmişler, yolda karşıdan Marc geliyor. Yavrum saatlerce çocuğu beklemiş, beklemiş ancak gelen giden olmamış. Sieger arabadan çıkıp geçiyor karşısına.

'Plan değişikliği'
''Ama söz vermiştin.''

Birbirlerini itmeleri ve sonra Marc'ın yüzündeki o incinmiş ifade. Çocuğa adeta sessizce, sadece bakışları ile artık karşına çıkmayacağım der gibi. Arabaya döndüğünde herkes şaşkınlık içinde bir ne oldu bunlara şimdi havası geziyor etrafta. Yarış günü gelip çattığında Marc onu görmezden geliyor ve bu Sieger'i inanılmaz üzüyor. 

'Marc.'
''Ne var?''
'Çok üzgünüm.'
(Marc'ın bu kadar mı bakışı ve Sieger'in diyecek kelime bulamaması.)
''Sadece yarışa odaklan.'' 

Çocuğun omuzuna çarparak yarış alanına doğru gidiyor jönümüz. Yarışı kazanıyorlar. Herkes sevinç içinde, bunları tebrik ediyor. Sieger'in gözü çocukta ancka çocuk dönüp ona bakmıyor, ailesi ile birlikte ortamı terk ediyor. 

'Marc ile iyi bir takım oldunuz. Gerçekten iyi.'

Stef'in desteğini gören ve babası ile abisinin arayı düzelttiğini gören Sieger de soluğu Marc'ın yanında alıyor. İkisi arayı düzeltiyor ve sonunda motor süren ikili ile kapanış yapıyoruz, mükemmel Ost'u ile hemde.





Öncelikle Hollanda'yı özgürlükler ülkesi olarak tanıyoruz değil mi? Yine de orada bile bir savaş, kabullenememe, dışlanma korkusu... Yani anlayacağınız en ideal yerde bile zor bu işler. Kolaylıklar diliyorum, hayata bazı insanlar gerçekten sebepsiz yere 10-0 başlıyor. LGBT üyeleri de bunlardan biri. O yüzden bu gerçek beni her defasında üzmüştür. Filme baktığımızda gerçekten tatlış, vakit geçirmelik olduğunu düşünüyorum. Kötü değildi ama voawww da demedim. Size bişe katmaz, sadece keyifli vakit geçirtir.

Puanım: 7/10.

Size mükemmel sahnemi bırakıp kaçıyorum, You are my sunshine! Sevgiyle kalın! :3



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

I PROMISED YOU the MOON (Thai-2021)

Herkese merhaba! Uzun zaman oldu, herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken canınız sıkılacak ya da atlatt...