19 Temmuz 2020 Pazar

Call Me by Your Name ( Italy, USA 2017 Film)

Selam gençlik!! Sizlere bugün 2017 yapımı bir filmden bahsedeceğim. Aslında ben filmden önce kitabını okumuştum. Andre Aciman'ın yazdığı ve ben ölmeden sakın yayınlamayın diye nasihatladığı ancak daha onun yaşamında yayınlanıp çok ses getiren romanı Adınla Çağır Beni. Kitabı çok sevdim. Gerçekten İtalya'nın Kuzeyindeki bir cennette kendini keşfeden bir çocuğun yanında sizde onun hisleri ile boğuştuğunuzu hissediyorsunuz. Film de ise Timothee Chalament ve Armie Hammer'ın kimyası fevkaledenin fevkindeydi. İzleyipte Timothee'ye hayran kalmayan var mı acaba? Film Oscara birkaç dalda aday olsa da en iyi uyarlama ödülü ile eve döndüler. Yani o sene şahsi fikrim olarak Shape of Water'ın Oscar alması üzdü, filmi gerçekten pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim neyse. Neyse daha fazla konuşmadan filmimize geçelim.



Konusu: 1983 yılı yazı sırasında 17 yaşındaki Amerikalı-İtalyan Elio Perlman günlerini ailesinin İtalya'nın kuzeyindeki 17. yüzyıldan kalma villasında klasik müzik yaparak, okuyarak ve arkadaşı Marzia ile flört ederek geçirmektedir. Elio, Greko-Roma kültüründe uzmanlaşmış seçkin bir profesör olan babası ve onu elit kesim meyveleriyle, doğal lezzetlerle şımartan, çevirmen olan annesi Annella ile bir arada olmaktan ziyadesiyle memnundur. Elio'nun olgunluğu ve entelektüel birikimi, onu tam teşekküllü bir yetişkin gibi gösteriyor olsa da, özellikle kalpteki konularda onun hakkında hala masum ve biçimlenmemiş olan çok şey vardır. Bir gün, doktorasını sürdüren büyüleyici bir Amerikalı bilim adamı olan Oliver Elio'nun babasına yardım etmek göreviyle yıllık yaz stajyeri olarak villaya gelir. Güneşin ışıltılarının arasında Elio ve Oliver hayatlarını sonsuza dek değiştirecek bir yaz boyunca yeşermekte olan arzunun güzelliğini keşfedeceklerdir.. (Kaynak: Beyazperde)

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.



SPOİLER!!!


Her dönem evlerine doktora öğrencilerini kabul edip onları yetiştiren Mr. Perlman'ın bu seneki konuğu 25 yaşındaki Oliver'dır. Adam kendine has tavırları, emin duruşu, sosyal kişiliği ile kendini aileye çok sevdirir. Ancak Elio onu birazcık burnu havada, kadınları tavlamaya çalışan bir casanova, tipik Amerikalı tavırlarında görmektedir. Oliver'a kasabayı gezdirir, kasabanın güzelliklerinden ve hikayesinden bahseder, Oliver ise kendi dünyasında dikkatle gittikleri her kareyi incelemektedir ancak günün sonunda Elio'nun kulağında tek bir şey duyulur 'LATERS!'. Adam kasabayı keşfe çıkarken Elio ise arkadaşları ile dansa gidiyor, bol bol kendi yazdığı müziği üzerinde uğraşıyor, yüzüyor ve yazın tadını kendi çapında çıkarıyor. Hatta arkadaş grubundan buna yanık ablamız Maria ile gittikçe yakınlaşmaya başlıyorlar.


Elio adama karşı bir çekim hissettiğinin farkında ama buna aldırmamaya çalışıyor, bunu Maria ile vakit geçirip kadın ile yatarak atmaya çalışıyor ama içindeki o boşluğu dolduramıyor ve gözleri bir yerlerde hep Oliver'ı araraken buluyor kendini. Oliver ise kasaba ile can ciğer kuzu sarması olmuş, herkesin sevdiği ve tanıdığı biri olarak danslara gidip hatunlarla takılıyor ve gecelere kadar eğlenme peşinde.  

'Bach'ı sevmediğini söylediğinde ona biraz kötü davrandım, aslında söylemek istediğim beni sevmediğini düşündüğümdü...'




'Genç ve yakışıklı şövalye, güzeller güzeli prensese aşıkmış, prenseste ona ancak adamın ona olan aşkından bir habermiş. Aralarında oluşan bu arkadaşlık yüzünden şövalye kendini öylesine aciz ve suskun bulmuş ki ona olan aşkını bir türlü dile getirememiş. Taa ki ona şu soruyu sorana kadar. Söylemek mi daha iyi yoksa ölmek mi?'



'Senin bilmediğin bir şey yok mu?' 'Ben hiçbir şey bilmiyorum Oliver.' 'Bu kasabadaki herkesten çok şey biliyor gibisin.' 'Asıl önemli şeyler hakkında ne kadar az şey bildiğimi bilsen şaşırırdın.' 'Asıl önemli şeyler neymiş?' 'Ne olduğunu biliyorsun.' 'Bunu neden bana söylüyorsun.' 'Çünkü bilmeni istedim. Bunu senden başka söyleyebileceğim kimse yok.' 'Keşke söylemeseydim.' 'Seni duymamış gibi yapacağım.'



Oliver'ı yukarıdaki sohbetlerinin üstüne gizli mekanına götüren Elio hala adamın da hislerine karşılık vereceği umudunu taşıyor içinde. Aslında haklıda. Oliver'ın da normlar ve beklenenler karşısında aslında çocuktan biraz uzak durduğunu görüyoruz. Tabii birde yaş meselesi var. Koca 8 yıl... Elio daha reşit bile değil. Bu yönden bakıp rahatsız olan çok fazla izleyici var, bana çok batmadı ama bir bakıma Elio'nun toyluğundan yararlandığını söylemeliyim Oliver'ın... 'İşleri benim için zorlaştırıyorsun.' diyen Oliver kendini Elio'yu öperken buluyor. Sonrasında Oliver'ın söyledikleri de manidar hani... 'Kendimi tanıyorum tamam mı? Eğer bir kez başlarsam duramam. Şimdiye kadar iyiydik ve utanılacak bir şey yapmadık. İyi olmak istiyorum.' Ve yavaş yavaş Elio'nun içinde verdiği savaşa ve kendini bulma serüvenine merhaba diyoruz. 




İkili daha az vakit geçirmeye başlıyorlar. Aslında Oliver kendini çekiyor ve bir kaçan ve kovalanan kritiği yaşıyoruz. Elio ona hain diyor, ondan kaçtığı ve yüzüstü bıraktığı için ve günlerini Maria ile geçiriyor ancak eve geldiğinde aklındaki tek isim Oliver. Artık bu sessizliğe dayanamayan Oliver adama ufak notlar yazmaya başlıyor ve Oliver'dan gece beni bekle adlı bir cevap alıyor. Çocuğumun içi kıpır kıpır tabii, geceyi zor ediyor. Bir araya gelen ikili yatıyorlar ve filme adını veren o güzel sözler söyleniyor. 'Bana adınla seslen, bende sana.' 'Elio.' 'Oliver.'





İkili gizliden aşklarını yaşıyor her şey iyi hoş ancak artık Oliver'ın dönme vakti yaklaşıyor. Bu düşünceye katlanamayan Elio birazcık bunalımda. Oliver'ın kasabada işi varken şeftalisini almış kitabı ve müzik çaları ile adamı gizli yerinde bekliyor Elio. Ve kitabın dillere destan sahnesi yaşanıyor. Tabii şimdi kitaba aşina olmayanlar ne diyor bu diyecekler. Bunu nasıl yazsam bilemedim. Kısacası şeftali biraz zulüm görüyor, çünkü Elio onunla kendini tatmin ediyor, zavallı meyvecik. Bunu gören Elio birazcık çocukla dalga geçse de çocuğun gideceği için ne kadar üzgün olduğunu fark edince geri adım atıyor. O gece saatlerce sohbet ediyorlar. Oliver ile beraber birkaç günlüğüne İtalya'yı turluyorlar ve artık Oliver'ın gitme vakti geliyor...





Elio'yu Oliver'ın arkasında dağılmış halde görüyoruz. Adamı çok ama çok özlüyor. Babası oğlunun bu hallerine dayanamıyor ve filmin efsane konuşmalarından birine şahit oluyoruz. 

'İkiniz güzel bir arkadaşlık kurdunuz. İkinizde kurduğunuz bu bağın ne kadar özel ve anlamlı olduğunu bilecek kadar akıllısınız.' 
'Hiç beklemediğimiz bir anda doğa bir şekilde zayıf noktamızı bulur. Yanında olduğumu unutma. Şu an bir şey hissetmek istemiyor olabilirsin, bana anlatmak istemeyebilirsin ama önceden hissettiğin şeyi yine hisset lütfen.' 
'Güzel bir arkadaşlık kurdunuz. Belki de arkadaşlıktan fazlası. Size imreniyorum. Başka ebeveyn olsa bunun hemen unutulup gitmesini ister. Oğullarının bundan kurtulmasını ister, ama ben onlardan değilim.' 
'Yaralarımız hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalıyoruz. 30 zumuza geldiğimizde çökmüş oluyoruz ve yeni biriyle olacağımız da karşıdaki kişiye sunacak çok az şeyimiz kalıyor.' 
'Yaklaşmış olsamda asla sizinki gibi bir arkadaşlık kuramadım. Bir şey hep beni geri çekti.' 'Hayatını nasıl yaşayacağın sana kalmış, bu senin hayatın. Kalbin ve bedenin sana sadece 1 kere veriliyor. Bir bakıyorsun kalbin yorulmuş, bedeninse kimsenin bakmak istemeyeceği halde.'




Ve filmin sonunda bir telefon geliyor Oliver'dan. Kış vakti, Hanuka. Elio ve Oliver diye çağırıyorlar birbirlerini. Ve Oliver yazın evleneceğini söylüyor. Evet buralar cümle alem Oliver'a sövdüğümüz kısım. Bana bundan bahsetmemiştin diyen Elio'ya cevabı bir küs bir barışıktık umurunda mı diyor abimiz. Gelde öldürme. Ancak aslında Oliver'ında ailesi ve toplumdan çekindiğini görüyoruz. Babam olsa beni ıslah evlerinde bırakırdı diyor mesela. Neyse. Filmin kapanışını şömineye bakıp gözyaşlarını akıtan Elio ve arka planda çalan Visions of Gideon ile yapıyoruz... 



Açıkçası film beni delirtti. Görsel şölen tatlış haller falan yumuş yumuş olmuşken sonunda hepimizi bir güzel sevdiler. Şimdi size kitaptaki sondan bahsedeceğim. Kitap burada bitmiyor hayır, böyle bitse belki içim bir tık daha rahat olurdu. Kitapta aradan yıllar yıllar geçiyor. Elio kısa süreli ilişkiler dışında adam akıllı bir ilişki yaşayamamış hala içinde Oliver'ı saklıyor. Oliver ise evliliği tıkırında iki de çocuğu olmuş, üniversitede prof saçları beyazlamış artık 50lerinde neredeyse. İkili birbirini görüyor, Elio'nun içi yangın yeri tabii. Oliver ise eski bir arkadaşı var sanki karşısında bir sıcaklık, bir muhabbet sormayın. Çocuğu eşi ve çocuklarıyla beraber bir yemeğe davet ediyor. İnsafsızın çocuğu. Elio'nun iç dünyası beni çok üzdü, bunca zaman adamı sevmekten vazgeçmemesi ve hep onlarda Oliver'ı araması... Oliver'a sinirlendiğim nokta bu işte. Çocuğun dünyasını darmadağın etti ve kendisi gayet tıkırında. Deliriyorum. Oliver sevmiyorum abi ben. Elio'yu resmen bir mendil misali kullandı ve attı, asla da arkasını dönüp yarattığı enkaza bakmadı...




Şimdi 2. film gelecek deniyor ama heveslenmeyin bence. Andre Aciman yeni bir kitap yayınladı. Find Me. Kitap 250lerde bir sayfa sayısında olması lazım ve neredeyse hepsi babası Samuel'in hikayesini anlatıyor ve OliverxElio ikilisi ile ilgili bizi sevindirecek hatta bize gösterecek neredeyse hiçbir şey yokmuş. 1. kitap sadık kalıp süsleyecekler muhtemelen. Ancak ben böyle hatırlamayı yeğlerim. Çünkü o kadar sinir bozucu ki sonu ben unutmak istiyorum...




Neyse. Genel olarak filme bakarsak sizi İtalya'ya ilk bileti alıp koşturtacak kadar güzel ortamlarda çekilen, kalitesi, oyunculuğu ve özellikle müzikleri çok iyi olan bir yapımdı. Beni yanlış anlamayın kitapta şahaneydi. Sadece sonundan memnun değilim. Haksızlık. Ciğerim yanıyor. Ama izleyin ve izletin. Özellikle müziklere göz atın derim. İnanılmaz iyiler!



Puanım: 8/10.

Sevgiyle kalın.

Bir sonraki dizimizde görüşmek üzere.

İstediğiniz dizi/film varsa söyleyin.







12 Temmuz 2020 Pazar

Life Senjou no Bokura (Japanese 2020)

Selam gençlik!! Yine sıcak sıcak daha cuma günü finalini yapmış olan 4 bölümlük mini bir japon dizisi ile karşınızdayım. Aslında kendisi bir mangadan uyarlama. Daha önce okumuştum, mangalara bayılırım, çoğu yaoi mangayı da okumuşumdur, bu da onlardan biri. Açıkçası konusu gerçekçi, sözler, ambiyans şahane, ancak beni delirten noktalar çok oldu. Biliyorum gerçeğe yakın olan kısım onların bize aktardığı, ama yine de kahrolmadan duramadım. Merak ediyorsanız aşağıdaki spoiler bölüme bekliyorum hepinizi! O halde kısaca yorumlamamıza başlayalım.


Konusu: Bir gün okuldan sonra ciddi Ito ve çocuksu Nishi, beyaz çizginin üzerinde yürüme oyunu oynarken tanışırlar. İkili birbirini tanımaya başladıkça, Ito çocuğun kendine farklı duygular hissettirmeye başladığını fark eder. Nishi ise sadece çizgi üzerinde yürüme ritüellerinde karşılaşmaktan şikayetçidir. Ito anın büyüsüne kapılıp çocuğu öper, Nishi şaşırmış olsa da artık çizgi de karşılıklı değil Ito ile yan yana ve el ele yürümeyi kabul eder. Aralarındaki çekim elle tutulur niteliktedir. Lise yıllarında büyür, üniversite yıllarında gelişmeye devam eder ve yetişkin olduklarında ise olgunlaşmıştır. 

Birbirine derinden sevgi besleyen iki gencin, değişen gerçekler ve hayata karşı mücadelesini izleyeceksiniz. 
(Kaynak: Mydramalist)


Ito, ablasının başına buyruk olması ve ailede herkesin hakimiyet kurmaya çalıştığı en küçük çocuk olması nedeni ile kendini bildi bileli ailesinin ona çizdiği rotadan şaşmamış. Ders çalışmış, örnek öğrenci olmuş, ailesi şu kazağı giy demiş onu yapmış. Yani anlayacağınız kendisi dışında herkes için bir şeyler yapan içine kapanık, sessiz sakin bir çocuk. En büyük kafa dağıtma yöntemi ise evine giden yoldaki yol çizgisinden sapmadan yürümek. Bir gün aşağı da basarsa onu öldürecek olan buzullar, kocaman dişli hayvanlar, alevler... Tüm bunlardan kurulmak için yolun sonuna kadar çizgiyi şaşmadan yürümesi gerekiyor. Yine bir gün kendi kendine oyununu oynarken karşısına çıkan Nishi ile sakin ve örnek hayatı bir anda darmadağın oluyor. Çocuğu çok seviyor, kendi canından bile çok, ancak bu sevgisi onları bir ömür mutlu etmeye yetecek mi? Yoksa yine kendi yerine herkes için yaşamaya devam mı edecek?


Nishi, neşesi ile ortamı aydınlatan biraz çocuksu ama her an sizin yanınızda olup tüm sorunlara karşı göğüs gerecek şeker mi şeker bir delikanlı. Onunda en büyük tutkusu çizgiye basarak yürüme oyunu ve birgün eğer aşağı düşerse köpek balıklarına yem olacağını düşünen bu çocuk Ito ile tanışıyor. Çocuk ile iyi arkadaş oluyorlar, her okul çıkışı bu çizginin üzerinde yürürken konuşuyor, gülüşüyor ve yüzlerinde büyük bir tebessüm ile vedalaşıyorlar. Ama çocuğu sadece bu oyun ritüellerinde görmekten bıkıyor Nishi. Çocuğun onu öpmesi ile şaşırsa da Ito'nun elini tutup onu asla bırakmamaya karar veriyor. Bu saf ve neşe dolu kalbi ikisini dünyanın baskısı ve değişimine karşı koruyabilecek mi?

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.



SPOİLER!!!





Çizgi üstünde yürüme oyununda tanıştığı Nishi'yi aklından bir sürü çıkaramayan Ito, her defasında günün bitmesini ve çocuğu tekrar görmek için buluşma noktalarına koşturmayı hayal etmektedir. Başta kendisi de bunun sebebini anlayamaz. Onun sadece kafa dengi, güler yüzlü bir çocuk olduğunu düşünür. Ancak zaman geçtikçe içinde çocuğa karşı farklı duygular beslemeye başladığını fark eder. Daha önce hiç aşık olmamış, hiç tatmamıştır. Başta bu onu dehşete düşürür ama sonra işleri oluruna bırakmaya karar verir.  Shiraishi adında bir kız ona çıkma teklif eder, ancak kıza karşı en ufak ilgisi olmayan Ito onu kibarca reddeder (Bu hatunu hatırlayın diye yazıyorum). Akşamına ise sürekli görmek istediği gözleri buluşma noktalarında yüzündeki koca gülümseme ile görünce hissettiği tüm yorgunluk uçup gider. O zaman anlar işte çocuğa karşı hissettiklerinin ne kadar derin olduğunu ve dayanamayıp çocuğu öper. Şaşkınlık içerisinde kendisine bakan Nishi'yi görünce ise korkarak kaçmakta bulur çareyi. Bir süre çocuktan o utançla kaçar ancak Nishi onu bulur ve kendinden kaçmamasını söyler. Duyguları karşılıksız değildir. İkili artık 17 yaşında, çizginin iki yanında el ele yürümektedir.





Üniversite yıllarına geldiğimizde ikilinin dolu dizgin aşkları devam ediyor. Artık birbirlerini iyice tanıyorlar, aynı eve çıkmışlar, mutlular. Ito ise ilişkilerini üst aşamaya taşımak istiyor, yani seks. Nishi ise bu konulara pek yanaşmıyor, daha doğrusu fazla utangaç... Neyse buralar cidden tatlıydı (ne kadar tatlı olabilir bu konu bilmiyorum ama acayip fluffy şekilde anlatmışlar fjrhk Manga da +18 bölümler vardı ancak dizi gayet genel izleyici kitlesine yakın diyebileceğim tarzda korkmayın). Aslında Nishi'nin utandığını ve onunda bunu istediğini ama işleve dökemediğini fark eden Ito dizginleri eline alıp muradına eriyor, size diyeceğim bu kadar LOL 19 yaşında birbirlerinin oluyorlar...









İkisi de artık birer yetişkin. Ito büyük bir şirkette çalışıyor, Nishi ise hayali bu olmasa da bir şirkette masa başında geçiriyor günleri. Mutlular. Birbirlerine sahipler ve aşkları ilk gün kadar canlı. Gittikleri bir gezi de kaybolan çakmağını gecenin bir yarısı arayan ve bulan Nishi'ye artık hastalık derecesinde aşık olduğunu ve onsuz yaşayamayacağını fark eden Ito korkmaya başlıyor. Aklında hep şu soru var. Eğer ben olmasam, o gün onu öpmeseydim Nishi şu an daha mutlu olur muydu? Onun hayatını mahvetmiyorum değil mi? Ailesinin kendisine yaptığı evlen baskıları, model evlat olma çabaları, Nishi'nin hayatını zorlaştırdığı düşünceleri kafasının içinde bir tilki misali dönmeye başlıyor. Tam bunların üstüne tuz biber misali lise de ki Shiraishi şirketlerinde çalışmaya başlıyor. Kadın hala onu sevdiğini söylüyor. Anlayacağınız *normal hayat* olayına takmış olan çocuğun kafasına yani  tabiri caizse ineğin kafasına karpuz kabuğunu sokuyor. Nishi'ye karşı soğuk davranmaya başlıyor, çocuğun isteklerini umursamaz oluyor, çocuğun sevişme isteklerine karşılık vermiyor... Nishi bu ani değişimin sebebini anlayamasa da geçecek bunlar edasında umutla çabalamaya devam ediyor. Ve 28 yaşında Ito bombayı patlatıyor, ayrılalım lafı çıkıyor ağzından. Nishi kuzum ise hayali olan Alaska gezilerinden kuzey ışıklarından bahsederken aldığı bu yanıt onun dünyasını yerler bir ediyor. Çocuğum perişan halde evden çıkıyor ve kendini çizgi üstünde yürüme oyunu ile teselli ederken buluyor ancak çizgi daha yolun yarısındayken bitiyor. Bu aslında Nishi'nin yolun sonuna geldiğini, artık ilişkilerinin sonlandığını gösterdiği için çocuğum oracıkta çöküp ciğeri çıka çıka ağlıyor. Bende ekranda Ito'ya ve dünyanın gerçeklerine sövmekle meşgulüm tabii... Nishi evden taşınıyor ve ortadan kayboluyor. Ito hıyarı ne yapıyor dersiniz? Kadın ile evlenip evcilik oyununa başlıyor, hemde Nishi ile yaşadığı evde!!!







'Günbatımının altında bir şey fark ettim, Yukii'yi çok seviyorum. Bunu fark edince durmak istedim, onu bundan daha fazla sevmemeliyim.'




Nishi'nin annesi o kadar mükemmel bir kadındı ki. Nishi bebeğim bu ayrılık olayı olmadan önce (aslında aynı günün sabahı) annesine birini sevdiğini ve onun erkek olduğunu itiraf ediyor. Kadının tepkisi ise taktire şayan. Onunla tanışmak istediğini, Hollanda'ya gidip evlenebileceklerini, zaten hep oraya gitmek istediğini, hatta kendilerine bir çocuk evlat edinip mutlu olabileceklerini söylüyor. Ablayı içeri girip sarmalayasım geldi. Nishi'nin o yüzündeki mutluluk... Çocuğum sevgisinin hep arkasında durdu ancak bu ilişkide korkuları ve özgüvensizliği olan Ito tüm bunları mahvetti. Ito'yu anlamaya çalışıyorum, aslında bir nebze olsun anlıyorum da ancak bu yaptığını doğru kılmıyor. Aradan 4 yıl geçiyor Ito evde karısı ile mutlu aile tablosu çiziyor ancak evden çıktığı anda durgun, gözyaşları akmaya hazır bir hayalet görüyoruz. Geceleri eve gitmek istemiyor, Nishi ile olan anılarını canlandıran mekanlarda buluyor kendini. Mutlu değil, 1 gram bile mutlu değil. Artık bu hayata dayanamayacağına karar verip karısına anlatıyor, Nishi'den bahsediyor ve özür diliyor. İşte buyur buradan yak birde. Kıza yazık değil mi şimdi? Ito'ya en deli olduğum konu bu. Kızı kullandı, Nishi'nin hayatının ağzını sevdi... Yani kendiniz olun, kimsenin hayatıyla oynamayın. Herkes olduğu gibi yaşasın diye boşa demiyoruz. Neyseki çocuk yapmadılar... Neyse. Karısından ayrılınca kendini Nishi'yi ararken buluyor. Arıyor tarıyor ama çocuk yok ortalıkta. Bu arada ailesine açılıyor, postayı koyuyor, bunca zaman yapmadığına da çok pişman oluyor tabii. 




Aradan 4 koca yıl geçiyor ve hala çocuktan ses seda yokken artık umutsuzluk içinde sürünüyor adeta. Bir afiş görüyor. Alaska turu. Çocuğun hayalini hatırlayınca kendini bir anda orada buluveriyor. Kuzey ışıklarının altında bakarken çarptığı beden ona çok tanıdık geliyor. Yüzünü dönmesi ile içinde volkanlar patlıyor adeta. Nishi'si karşısında. Biraz daha değişmiş, yüzü daha erkeksi olmuş ama güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş halde karşısında duruyor. Çocuk bunu görmezden geliyor, özür dilemeye devam edince yüzüne bir tane indiriyor, Ito durmuyor bu sefer ona sıkıca sarılıyor. Nishi çocuğumsa ağlamaklı bir halde 'Buraya seni unutmaya geldim. Çok uğraşıyorum, seni artık silmek istiyorum.' diye hönkür hönkür ağlıyor. 'Tek bir söz istiyorum beni ömür boyu bırakma' Ne yapıp edip Ito Nishi'ye dönmenin bir yolunu buluyor ve final yapıyoruz... Yani o 8 yıl neden çöp oldu? Nishi çocuğum ne travmalar yaşadı ve her şeyden önemlisi o kadına yazık değil mi? Beni deli etti bu dizi deli ama yine olsa yine izlerim. Bu gerçek hayat çünkü. O kadar çok böyle hayat var ki! Hep söylüyorum ve hep söyleyeceğim. Kendiniz olun, kendiniz için yaşayın ve mutlu olun! Vebal almak en kötüsü. Yalan söylemek ve olmadığınız biri gibi davranmak en adicesi. O yüzden zor bile olsa mutlu olacağınız yolu seçin ve olduğunuz gibi davranın.









NOT: İşte asıl gelelim fasülyenin faydalarına. Bu diziyi izlerken beni en çok ayakta tutan etmen Hao Ting'in konuk olacağını duymam olmuştu. Kim diye soran olursa açıklayayım. History Serisi Make Our Days Count adlı serideki ana karakterimiz. Belki size spoiler olacak ama söylemeliyim, eğer okumak istemiyorsanız burayı atlayın diziyi de mutlaka izleyin şahaneydi! Hao Ting ve Xi Gu birbirlerine kuzey ışıklarını göreceklerine söz vermişlerdi. Xi Gu öldükten sonra sözlerini yerine getirmeye sonunda hazır olan Hao Ting Alaska'ya gelip sevdiği adama verdiği sözü tutmak istedi. Ama sayın yönetmen, senarist sağolsun bizi dizi de hönkürterek ağlatsalarda ufak bir süpriz yapmışlar. Xi Gu'da yanındaydı ve ikisinin çok mutlu olduklarını gördük. Xi Gu'yu hiç beklemiyordum ama onları böyle görmek yüreğime su serpti. Ah mutlu sonunuz olmadı bebeklerim ama siz hala birbiriniz için yaratılmış meleklersiniz. Sizi seviyorum! Duygulandım.

Puanım: 8/10.

Sevgiyle kalın.

Bir sonraki dizimizde görüşmek üzere.


İstediğiniz dizi varsa söyleyin.









I PROMISED YOU the MOON (Thai-2021)

Herkese merhaba! Uzun zaman oldu, herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken canınız sıkılacak ya da atlatt...