29 Ağustos 2020 Cumartesi

Hello Stranger (Filipinler 2020)



Selam gençlik!!! Ya öyle bir dizi getirdim ki size, yeni konsept olan karantina günlerinde nasıl BL dizisi çekilir köşemizin yıldızı kendileri. Ten teması yok, aşırı ve vıcık hiçbir hareket yok, çekim şekli , açısı şahane. Açıkçası ilk gördüğümde görüntülü konuşma üzerinden dizi mi olurmuş demiştim. Ancak Game Boys ve Hello Stranger lafı ağzıma tabiri caiz ise kürekle geri soktu LOL Ufak bir itirafta da bulunacağım. Herkes Game Boys daha çok sevmiş falan ama açık ara Hello Stranger solladı o seriyi, onu daha bitiremedim ancak HS'nin gözümde çok ama çok iyi olduğunu söylemeliyim. Xavier'i oynayan Tony oldukça ünlü bir abimizmiş, ona eşlik eden ise gamzeli nerd JC. Kimyaları inanılmazdı! Ah bu seriden bahsedeceğim için heyecan yapmış bulunmaktayım! O halde serimize geçelim!




Konusu: Hayatınızı sonsuza dek değiştirecek biriyle tanışsanız nasıl olurdu? Bu online olarak tanışan, birbirinden başta hiç hoşlanmayan ancak bazı durumlar yüzünden birlikte çalışmak zorunda olan iki oğlanın hikayesi.
Mico arkadaş grubu Young Padawans ile online olarak düzenlediği soru cevap gecesi, okulun futbol takımı üyesi Xavier'in aralarına katılıp onlarla dalga geçmesi ile sonuçlanır. Mico'nun bilmediği ise bu Xavier'i son görüşü olmayacaktır.

(Kaynak: Mydramalist)




Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.




SPOİLER!!!




Mico arkadaşları ile yaptığı quiz ritüellerinden birinden keyifle vakit geçirirken bir anda yayınlarına yabancı bir ID bağlanır, kendisi okulun futbol takımındaki havalı çocuğu Xavier. Grup ile siz burada böyle ergen şeylerle mi uğraşıyorsunuz ezikler tarzında girdiği dalga geçme muhabbetinden sonra ortamı terk ediyor jönümüz ancak arkasında kendisine kulaklarından duman çıkarak öfkeli gözlerle bakan bir grup Padawan bırakıyor malesef. İşin kötü tarafı ise ikili yapılacak olan Edebiyat projesi için partner olarak seçiliyorlar. Xavier Edebiyat dersinden kalmak üzere, o yüzden öğretmenleri sınıfın çalışkan öğrencisi Mico'yu çocuğa yol göstersin diye görevlendiriyor. Mico şok içinde tabii, değiştirmek için çok uğraşıyor ama nafile. Xavier çocuğa karşı gevşek davransa da Mico gözlerini kapayıp derin bir nefes alarak çocuğun bu tavırlarına rağmen iyi bir ödev çıkarma peşinde. İkili sürekli laf dalaşına girse, birbirlerinin hisleri pek düşünmeden konuşsa da yavaş yavaş birbirlerini anlamaya ve destek olmaya başlıyorlar. Konuşmak ve bir şeyler paylaşmak bir alışkanlık haline geliyor... 




Xavier'in kız arkadaşı çocuğun okulda yaşadığı problemleri pek umursamıyor, daha çok gezelim tozalım havasında havai bir hatun. Çocuk hayatındaki bir sorundan bahsediyor hıhı diyip geçiştiriyor falan, acayip gıcık oldum kıza. Sonra topladı gibi ama olsun, kendisinden pek haz etmediğim için üzülemedim de neyse. Xavier ve kız arkadaşı, kızın artık ona zaman ayırmaması ve önceliği olmaması bla bla mevzularından dolayı ayrılıyorlar, daha doğrusu ara veriyorlar. Şu işlerin mantığını ben pek anlayamıyorum da. Xavier dertli, biralar önünde ağladı ağlayacak Mico'ya dert yanıyor. Mico ise daha önce kimse ile beraber olmamış ve hayatında tek önceliği derslerini çok yüksek tutup tıp fakültesine girmek. Ders ders ders denen bir hayata sahip olan çocuğu bu muhabbet darlıyor tabi, yanlış kelimeler kullanarak Xavier'i kızdıyor. Çocuk ona kırgınken içi içini o kadar yiyor ki gidip çocuktan özür diliyor ve bu olayla aralarındaki duvarlar biraz daha yıkılıyor ve yakınlaşmaya başlıyorlar.




İkili pandemi döneminde buluşmaya karar veriyorlar, aslında proje üzerinde çalışacaklar. Mico bubble tea de almış çocukla görüşecekleri noktaya gelmişken Xavier'de orada, tam ikisi maskeleri çıkarıp birbirine gülümsediğinde Mico'nun telefonu çalıyor ve annesi arayıp acil yanına gelmesi gerektiğini söylüyor. Tabii biz zavallıcıklar yağğ ama neden nidalarında teyzeye biraz kızıyoruz. Meğer kendisi banyoda düşmüş incitmiş bir yanlarını yardıma ihtiyacı varmış. Geçmiş olsun diyelim. İkili sürekli muhabbet etmeye devam ediyor, gülüyor, kaynaşıyor ve daha fazla mutlu oluyorlar. Mico fena düştüğünün farkında, derslerinden başka bir şeyin karşısına çıkması dengesini bozuyor ve kabullenmek istemiyor. Onun gibi biri şöyle böyle diye sürekli arkadaşlarına söyleniyor, diğerleri ise neredeyse gözlerini devirip tabii tabii öyledir diyecek akjehakj 




Padawanlardan Kokai adlı şeker hatun ise Mico'ya uzun zamandır yanık ancak çocuğun hiç farkında olmaması ve ona dönüp kız kardeşi sıfatı dışında bakmaması yüzünden hep içinde tutmuş, ancak bir gün dayanamayıp itiraf ediyor ve reddediliyor. Oradaki uzun zamandır kendinden hoşlanan ve hep Mico'nun gölgesinde kalan sevimli çocuğum Seph'in farkında değil tabii şaşkın. Neyse bu ikili 7. bölümdeydi sanırım oluyorlar ama çok tatlılar be. 



Xavier bir şarkı yazıyor ve söylemeye başlıyor. Sözler manidar. 

Hakkımda çok fazla şey söylüyorlar
Keşke kendim olmama izin verseler
Ama onlar her şeyi görüyorlar
Bu beni delirtiyor
Söyleyip duruyorlar
Sonsuza dek sürmeyeceğimizi
Şunun bunun yüzünden
Aşkımızın hızla kaybolacağını
Elimizden gelen bir şey yok
Sadece bunlara gülüp geçelim
İnsanlar hakkımızda ne derse desin
Söz veriyorum asla değişmeyeceğim, 
Kimse, kimse söyleyemez...
...bana nasıl hissetmem gerektiğini
Ne derlerse desinler
ohhh~ohhh

Ve mükemmel soru geliyor. 
X- Bu şarkı benim için çok özel birine yazıldı.
M- Kim?
X- Sensin.
M- Şaka yapıyorsun değil mi? Çok şapşalsın.
X- Beni yakaladın şakaydı.




Mico öylesine söylemiş olsa da yüzü düşüyor şok içinde tabii. Bunu kız arkadaşı için barışma sebebi ile yazdığını düşünüp bir de çocuğa cesaret veriyor paylaşta görsün diye. Mal. Xavier'de zaten daha Mico'ya karşı olan tuhaf hislerine anlam veremezken diyor ki evet her şey eskisi gibi olabilir, kafayı karıştırmaya gerek yok. Ancak bu konuşmadan sonra ikisinin arası bir tuhaflaşıyor. Mico bunalıma giriyor, hele ki kız arkadaşı ile Xavier'in barıştığını öğrendiğinde... Tam ödevlerinin son provasını yapacaklar bir arıyor soğuk halde tabii, kız da orada bizimki gitmem lazım deyip kaçıyor ortamdan. Xavier'de kız ile birleşmiş ancak hiç mutlu değil, kızda bu durumun farkında ve seni seviyorum ama benimle olmak istemiyorsan seni buna zorlayamam. Umarım bana dönersin diyerek gidiyor, Xavier'de durdurmak için hiçbir şey yapmıyor. 




JunJun ise Padawan grubunun diğer üyesi, kendisi bizim çöpçatanımız. Mico'yu duygularını açıklaması için cesaretlendiriyor. Mico da artık Xavier'i tamamen arkasında bırakabilmek için içindeki her şeyi çocuğa anlatıyor ve ekranı kapatarak kaçıyor ondan yine... Xavier ise içi içini yiyor, ne yapsa bilemiyor. Kime koşuyor dersiniz? Junjun'a. Junjun çocuğa kalbini dinlemesini söylüyor ve sonunda Mico'yu bir kafede arkadaşlarının yardımı ile çağırıp şarkısını söylüyor duygularından bahseder gibi. Ve sarılarak kapanışı yapıyoruz. Bu arada hepinize bahsetmek istediğim bir nokta var. Aslında grup arkadaşı olmalarını isteyen Xavier olmuş, öğretmene her şeyin başında eşi olması için istekte bulunan o, sadece o olursa kabul edeceğini söylüyor. Yani aslında her şeyin başından beri Mico'ya karşı ilgisi olduğunu ama bunu nasıl yansıtacağını bilmediğini görüyoruz. Şu alttaki giflere bakın hele en alttakine ya yerim!








Gerçekten inanılmaz güzeldi! Her karakteri ayrı sevdim. Junjun herkesin gönlünün sahibi oldu, buna kimse itiraz edemez sanırım. Seph ve Kokai ise dünya tatlısıydı. Mico'nun gamzesine saklayın beni ve son olarak Xavier o nasıl gülüş insafsızın oğlu. Demek istediklerim bu kadar efendim. İzleyin izletin! Çok şey kaçırırsınız! Sizin için şarkıyı da bırakıyorum! Çok güzel be !

Sevgiyle kalın! :3

Puanım: 9/10.







16 Ağustos 2020 Pazar

Uncontrolled Love 1/2 ( Chinese Film 2016)



Selam gençlik!!! 2016'da daha taze taze yayınlandığı zamanlar izlediğim, geçenlerde önüme düşünce ben bunun yorumunu neden yapmamışım ki diyip boş anımda hemen klavye başına geçtiğim bir yapımdan bahsedeceğim. Beni şok eden şu paylaşayım sizinle. Çin filmi. Çin! Aklınız aldı mı?? Benim almadı. Gerçi 2016 da yine ban çok yemiyorduk :deriniççeker: Addicted serisi ve bu film ile kapanış yaptılar sanırım. Ah ne güzel seneymiş. Addicted izlediniz mi? İzlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz! Çok yakında onu da sizlerle paylaşacağım. Ancak Çin hükümeti ve rijit homophobia tutumları sağolsun artık The Untamed gibi mükemmel BL romanlarının Bromance versiyonları ile yetiniyoruz. Yanlış anlamayın yine de güzeller, hele The Untamed kadar mükemmel bir dizi var mı? O da yakında sizlerle, ancak BL sever bizler için o güzelim romanların ve kimyaların araya sokulan hatunlar ile katledilmesi koymuyor değil... Neyse yine ben aldım başımı gittim başka yerlere. Sıktıysam çok özür diliyorum. Hemen filmimize geçelim! Bu film 2 parttan oluşuyor ve size bir uyarı! Bu filmin alternatif iki sonu var. Mutlu son? Mutsuz son? Tarafını seç! LOL 




UCL 1 Konusu: Shu Nian 12 yaşındayken, bir yetimhaneden Xie Yan tarafından evlat edinilir. Nian, Xie’den beş yaş büyüktür ve Xie Yan yurt dışında eğitim görmeye gidene kadar onun için bir uşak gibi çalışır. Ana hikaye, Xie Yan 25 yaşındayken, eve geri döndükten sonra başlıyor. Xie homofobi eğilimi göstermeye başlar ve eve geri döndükten sonra Shu’nun gay olduğunu fark eder. Kendisinin eşcinsel olmadığını bilse de, kendisini kontrol edemez ve Shu Nian’a aşık olur. Bununla birlikte, aralarında birçok engel ortaya çıkacaktır.


UCL 2 Konusu: Uncontrolled Love filminin 2.sezon filmidir. Nian eve geri dönmüş ve Xie Yan ile aralarında güzel bir ilişki başlamıştır. Lakin bu mutluluk uzun sürmez, Xie Yan’ın babası bu ilişkiye karşı çıkar ve Xie Yan için evlilik ayarlar. Çiftimiz için artık güzel günler sona mı erecektir?

(Konu : Morfansub'dan alıntıdır. Kendilerini destekleyin! BL dünyasının Türkiyedeki nacizane destekçilerinden. Sevgiler olsun)



Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.



SPOİLER!!!




Shu Nian yetimhanede kalan, diğer çocuklar bir bir evlat edilinirken onların arkasından imrenen ve üzgün gözlerle bakan içine kapanık bir çocuktur. Bir gün zengin bir aile oğullarına arkadaşlık ve hizmetçilik (!) yapması için Shu Nian'ı yanlarına alır. Nasıl bir mantıksa bu artık, zenginler her yerde pes dedirtiyor. Xie Yan daha çocuğu gördüğü ilk yerde *Sen benimsin!* diyor ve inanır mısınız yılar yıllar geçse de çocuğa dediği kelime bu. Her zaman ensesinde ve Nian'ın her hareketini, kimlerle görüştüğünü, ne yaptığını kontrol etmeye çalışıyor. Nian kuşum da napsın şirketteki işler, Xie Yan'ın istekleri derken kendi hayatı ve kendine dair hiçbir planı, düşüncesi yok... Bir kukla adeta. Xie Yan yeri geliyor çocuğun yatağında yatıp ona vantuz kolları ile yapışıp sen benimsin diyor, yemek hazır olmazsa seni yerim diyip çocuğu sıkıştırıp kulağını ısırıyor (!), banyodayken çocuğu yanına çekip skinshipin dibine vuruyor... Ancak kendisi gaylere karşı... Kız arkadaşı ikisinin yakınlığından hoşlanmayıp onlara çift gibisiniz diyince rengi atıp sinirleniyor falan... Eee ne demişler ne büyük homofobikler aslında gay/lezbiyendir, çünkü kabul etmek istemezler! Bu duruma sinirlenince kendince erkekliğini kanıtlayacak ya hatunu eve getiririp Nian'ın önünde kadınla sevişmeye başlıyor... Nian yavrum da yatakta başına çekmiş yorganı onların sesini duymamaya çalışıyor. Ancak Xie Yan işin ortasında birden Nian'ın adını inlemesi ile tabii atmosterin büyüsü bozuluyor ablamız için... Kadın şok, Xie Yan daha bir şok! Bu akıllı içindeki karmaşayı fark edip bunu kabullenmek istemeyince ne yapıyor dersiniz? Babasını arayıp Nian'ı yurtdışına yollatmak istediğini söylüyor. Korkak! Nian kuşum toplanıyor ve gidiyor.





Aradan geçen zaman da Xie Yan onu ne kadar özlediğini fark ediyor, gözü hep etrafta oğlanı arıyor, evde onun sesi olmadan çıldıracak gibi oluyor, sevgilisini hiç iplemiyor hatta kadından ayrılıyor... (Bu arada kendisi Nian sandığı bir hatun ile tanışıyor, ablamız havalı bir tip kendisini unutmayın o ileri de baya ortalığı karıştıracak. Kendisi zengin bir ailenin varisi.) Kafasını dağıtmak için kadın gittiği barda Nian'ı görüyor, çocuk orada barmenlik yapmakta! Yani yurtdışına gitmemiş, öyle gibi gösterip kaçmış aslında... 



Nian ise kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Bir gün mesai saati sonunda tam işten çıktığında yerde yatan bir genç görüyor ve onu evine götürüyor. Çocuğunda tıpkı onun gibi yetimhanelerde büyüdüğünü öğrenince çocuğa abilik yapıyor, kol kanat geriyor ve ikisi yakınlaşıyor. Bu arada Xie Yan onun yurtdışında olmadığını öğrenip adresini istiyor sinirli abimiz. Eski kız arkadaşı ise Nian'e ders vermek için adamlar yolluyor. Bunlar Nian'ı hırpalarken Yie yetişip kurtarıyor bunu ve ufak itiraflar ile aralarının düzeldiğini görüyoruz, geri eve dönüyor Nian. İlk partın kapanışını Ke Lou (yardım ettiği çocuk) evine gelmesi, çocuğun oradan taşındığını öğrenmesi, unuttuğu kutunun içinde Nian ve Xie'nin fotoğraflarını bulması ve evi kendinin kiralaması ile bitiyor. 




Gelelim ikince filme! Bu filmin kara kedisi bol. Şirketin verdiği bir parti de davetsiz bir misafir var. Şirketin sıkı destekçilerinden birinin tüm aile tarafından dışlanan ve istenmeyen başka varisi, Ke Lou! Nian çocuğu görünce ona yardım ediyor ve ikili oturup kısa bir süreliğine hasret gideriyorlar. Xie Yan ise ortalardan kaybolan Nian'ı başka bir adamla sohbet içinde görünce bir duraklıyor ancak çocuğu görevinin başına edası ile çekip alırken Ke Lou çocuğun numarasını alıp ortadan kayboluyor. Bu arada Nian ve Xue arasında bir gerilim mevcut, birbirlerini seviyorlar ancak daha atmaya cesaret edemedikleri adımlar mevcut. Hala eski ilişkilerindeler, sadece Xie bir tık daha çocuğun kişisel alnına saygı duymaya başlıyor, ki bence sebebi de onunda çekinip ne yapacağını bilememesi. Nian hastalandığı bir gün Ke Lou'nun doğum gününü Xie'nin gitme demesi üzerine gitmesi, çocuğun onu sevdiğini itiraf edip azıcık boynundan öpmüş olması ve bunu Xie'nin görüp dellenmesi bizi pek şaşırtmıyor. İkilinin arası açılıyor ancak yine şirketin partilerinden birinde ezilen Nian'a yardım etmesi ve savunması ile konuşarak bazı şeyleri aralarında aşıp bize bir 5 dakika tatlış sahneler gösteriyorlar. Ancak bu sefer de olaya aile dahil oluyor, oğullarını hizmetçileri ile ki bu bir erkek görmek istemiyorlar tabii. İkili kaçmaya karar veriyor. Nian hazırlanıyor ve sözleştikleri yerde bekliyor. Size anlattığım havalı hatunu hatırladınız mı? Adını hatırlamıyorum sadece havalı hatun diyeceğim bundan sonra hatta HA. Şirkete adamla tanışmaya geliyor ve diyor ki ben senin müstakbel karınım. Aslında ablamız lezbiyen ve ailesinin baskısından bıkmış diyor ki gel evlenelim sen yoluna ben yoluma, herkes kendi hayatını yaşasın. Xie kabul etmiyor, adamın acelesi var Nian'a yetişecek. Kadında zor yolu seçtin diyerek Xie'yi bayıltıp adamı otel odasına götürüp onunla yattı gibi gösteriyor. Aileler tabii namusumuzu temizleyeceksin kafasında ikisini evlendirme peşinde. Nian kuşumda yağmur yağsa da sabaha kadar onu bekliyor... Durumlar karışık, durun daha bu ne ki!




Kadın Nian ile tanışmaya geliyor ve Nian ona yiyecek bir şeyler ikram ediyor. Hatunun karidese alerjisi varmış bunu yiyince hasta oluyor tabii acil götürüyorlar. Neymiş Nian zehirlemişmişmiş! Çocuğun yapmadığına kimse inanmıyor, hatta Xie bile yapmadın değil mi diyor! Buna dayanamayan Nian evden kaçıp gidiyor kimse çocuktan haber alamıyor. Ve öğreniyorlar ki aslında çocuk bir şey yapmamış kadının alerjisi yüzünden olmuş... Herkes pişman tabii.




Şu anda fasulyenin faydası kısmındayız. Önce size mutsuz sondan bahsedeceğim. Bir gün malikaneye telefon geliyor ve Nian'ın trafik kazası geçirdiğini, hiç parası olmadığı için tedavi olamadığını ve öldüğünü söylüyorlar, tek başına hemde. Mutlu sonda ise Nian kurtulmuş ancak bacağı sakatlanmış ve yüzünün yarısı yanmış halde, ancak Xie bunlaırn hiçbirini umursamadan adamı sevdiğini söylüyor. Böyle de aptalca bir son işte. Yani...



Film hakkında çok beklentiniz olmasın. Beni çıldırtan bir yapımdı. Söylemem lazım. Xie'nin çocuğa karşı tavırlarını beni deli etti deli! Türk filmi sanki bir hafıza kaybeden olmadı, o da olsa yeşilçama koy 100 bölüm çeksinler yani. Neyse Çin'in sağlık sisteminin ne kadar berbat olduğunu ayrıca bana gösterdiği için teşekkür ederim film yapımcılarına ve yazara, adamlar parası yok diye ölüme terk etmişler! Neyse söylenmelerim bir yana fena değildi. Nian'ı oynayan çocuk aslında kötü bir oyuncu değil başka yapımlarda da izledim ancak burada çok sırıtmış, hiç karakterin içine giremedim. Xie iyiydi, adam yakışıklı da yani. Çinde yapım az olunca bu birazcık çölde vaha bulmuş bahtsız bedevi modumu açtığı için seviyorum!

Puanım: 7/10.

Sevgiyle kalın.

Bir sonraki dizimizde görüşmek üzere.

İstediğiniz dizi varsa söyleyin.

9 Ağustos 2020 Pazar

HIS: I Didn't Think I Would Fall in Love (Japanese 2020 Prequel)



Selam gençlik!!! Karantina döneminde izlediğim mini bir seriden bahsedeceğim. Öncelikle bilmeniz gereken bu Ocak ayında Japonya sinemalarında yayınlanan ancak daha internet ya da başka mecralarda bulamadığımız HIS adlı filmin prequeli, yani başrollerin gençliğine konuk olacağız. Sizi yormayan, sıcacık bir dizi olduğunu söylemeliyim. Sizi yoracak olan varsa o da büyümüş halleri, yoksa minikken dünya tatlışı şeker topağı ikisi de :3 Öyleyse yavaştan dizimize geçelim.



Konusu: Nagisa 17 yaşında lise ikinci sınıfa giden, ailesinden uzakta Fujisawa bölgesinde deniz kıyısında ki Kanagawa'da yalnız yaşayan bir gençtir. En büyük tutkusu sörf yapmaktır ve part time işlerde çalışmaktadır. Shun ise çocukla aynı yaşta olan ve yaz tatilinde babasını ziyaret etmeye Kanagawa'ya gelen bir gençtir. Şans eseri tanışan ikili zamanla arkadaşlıktan daha başka bir şey geliştirir. Sörf malzemeleri satan dükkanın kızı Chika'da Nagisa'yı sevmektedir...

(Kaynak: Mydramalist)

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.


SPOİLER!!!



Shun yaz tatili için babasının yanına ziyarete gelir ancak daha geldiği ilk günde babasının acil olarak işi yüzünden bir yolculuğa çıkması gerektiği için biraz etrafta dolanıp geri annesinin yanına dönmeye karar verir. Etrafta dolanırken sahilde bir kız ile tartışan oğlan görür, çocuk giden kızın ardından yetişebilmek için bir anda sörf eşyalarını ona emanet (ki bence resmen çocuğun üstüne atıp kaçtı) ederek kızın ardından koşturur. Yavrum Shun ise ne yapacağını bilmez vaziyette kalakalır. Bu safım çocuğun dönmesini beklerken sakarlık yapar ve suya düşer. Tam da bu sırada sörfçü ekipmanları satan dükkanın sahibinin kızı olan Chika ile tanışır. Kızın ailesi çocuğu evine alır, ona yardım ederler. Tam akşama doğru dükkana benim sörf tahtamı çaldılar galiba diye Nagisa girer ve Shun ile klasik *Oh sen!* sahnesi yaşanır. Anahtarını denizde kaybeden Shun ne yapacağını bilemez, Chika'nın ailesi ona kucak açar ve çocuk geceleyin orada kalır.

Başta Nagisa çocuğa çok soğuk davranır, onun olduğu ortamdan hemen uzaklaşır, vurdum duymaz havası ile Shun'u kendisinden pek haz etmediği fikrine inandırır. Fakat ertesi gün çocuk tam annesinin yanına dönecekken karşısında bitip onunla sörf yapmasını ister ve gitmemesini söyler. Nagisa'nın kendine bunları söylemesine şaşıran Shun bir süre daha burada kalmaya karar verir. Burada Chika ve onun arkadaşı ile takılan çocuğa arada Nagisa'da eşlik etmektedir. İkili birbirini tanıdıkça yakınlaşmaya başlar.



Nagisa çocuğun yanında ondan gözlerini almakta zorlanır, aynı odada bulunmak, yüzüne bakmak, hatta onu görmek bile içinde ki duyguları taşıracak gibi olur. O yüzden aslında daha çocuğu gördüğü ilk andan itibaren ondan uzak durmaya çalışmaktadır. Ancak hemen gideceğini duyunca buna izin vermemek için o gün karşısına çıkıp onu sörf yapmaya davet eder. Çocuğa part time iş bulur kendi çalıştığı yerde, sırf onu daha çok görmek için; kız arkadaşından ayrılırken çocuğu yanında götürür, ki bunu yaparken aslında çocuğu sevdiğini ima eder ve kadın benimleyken sertleşememene şaşmamalı tarzı şeyler der ki Shun o anda neler oluyor şu anda diye şoklarda; çocuk üstünü giyerken gözlerini bir türlü ondan alamaz, aynı yatakta yatmak zorunda kaldıklarında kendini onu öpmemek için zorlaması gerekir... Anlayacağınız daha çocuğa gözlerinin değdiği andan itibaren aslında bunca yıldır kızları kıyafet değiştirir gibi kullanan Nagisa eksik parçayı buluyor, aslında sıkıntı o çıktığı kızlarda değil, kendinde. Onun aradığı bir kadın da değil, Shun.



'Uzun zaman önce dua etmek için Enoshima'ya inen bir keşiş varmış ve orada çok güzel bir genç adam ile tanışmış. Keşiş daha çocuğu gördüğü o ilk anda çocuğa aşık olmuş.  '

'Sen olsan ne yapardın? Eğer bir erkek sana aşık olsa?' 

Çocuğa verdiği sinyaller sonucunda ondan bir dönüş alamayınca Chika ile çıkmaya zorluyor kendini. Nagisa'nın anlamadığım salak yanı buydu. Shun'un kızdan hoşlandığını düşündüğü için mi bunu yaptı? Shun'u kızdırmak için mi? Nabzını ölçmek için mi? Ah sonuç olarak kızla çıkıyor ancak tabii ki yine bu da diğer tüm ilişkileri gibi fiyasko oluyor. Shun ise içindeki bu huzursuz duyguya anlam veremiyor. Chika'nın yıllardır hoşlandığı çocukla çıkmasına sevinmesi gerekirken içindeki huzursuzluğa anlam vermekte zorlanıyor. Bu arada Nagisa kıza ayrılmak istediğini söylüyor, Shun'u sevdiğini itiraf ediyor, Chika çok üzülse de ikisinin yolundan hızla çekiliyor hatta ikilinin arasını yapmalarına yardım ediyor. 



Dizinin sonunda evine dönecek olan Shun'un karşısına çıkan Nagisa daha gördüğü ilk andan beri ondan hoşlandığını ve eğer izin verirse onunla flört etmek istediğini söylüyor. (Şu uzakdoğuda ki kibarlık kalp ben) Shun ise onu tanıdıkça hoşlanmaya başladığını söylüyor ve birbirlerine gülümseyerek sarılıyorlar. Dizi burada bitiyor.

Asıl fasulyenin faydalarına gelelim. Bunu spoiler olarak görmüyorum çünkü her şey ulu orta fragmanda belli. Gördüğümüz üzere üniversite yılları da dahil beraber olan ikili Nagisa'nın onu terk etmesiyle son buluyor. Neymiş normal olacakmış, bir kadınla olacakmış. Shun çocuğun arkasından dağılsa da güçlü durmaya çalışıyor ve Kanagawa'da hayatına devam ediyor. Aradan yıllar geçtikten sonra Nagisa geri dönüyor, bu sefer yanında bir de kızı var... Bu sefer ikilinin hayatında olanları izliyoruz. Nagisa kızı için savaşıyor, zorlu bir boşanma sürecinde. Shun ise yine ve yine çocuğun yanında olup ona destek oluyor... İzleyip göreceğiz artık çıkarsa bakalım... Sizlere filmin fragmanını bırakıyorum.



Açıkçası Nagisa bu mini dizimizde çok ve güzel sevmişti Shun'u. Yani normaların canı cehenneme diyecek ismin o olacağını düşünürdüm, Shun değil. Ancak Shun güçlü durup ikisi için savaşırken Nagisa en başta korkup kaçtı. Çok seven hep o diye düşünmüştüm ancak gerçek ve çok seven Shun'muş... Neyse yargısız infaz yapmayacağım, izleyip göreceğiz. Merakla bekliyorum.






Ayrıca dizideki görsellikten bahsetmezsem olmaz. Tüm kadro mu görsel şölen olur? Kızlar tam yenilesiydi zaten, Shun ve Nagisa ise woaw. Hepsini çok beğendim.


Puanım: 8/10.


Dew Let's Go Together (Thai Film 2019)



Selam gençlik!! Sizlere bahsedeceğim bu seri aslında bir remake, Kore versiyonu Bungee Jumping of Their Own ancak onda kadın erkek ilişkisi anlatılırken burada BL olarak karşımıza çıkıyor ancak genel olarak konu örüntüsü ve olaylar benzemekte, yani birazcık ilham vermiş diyelim. Film hakkında bilmeniz gereken esas nokta filmin çekilme nedeni ve anıldığı kişi. Yönetmenin yıllardır beraber olduğu sevgilisinin bir trafik kazasında gencecik yaşında ölmesi üzerine böyle bir film ile karşımıza çıkmışlar, spoiler vermeyeceğim ancak film ile adamın hikayesinin benzeştiği yerler mevcut. Size demem o ki, yönetmenimizin sevdiği adama adadığı bu hikayenin arka planını bilince sizde duygulanıyorsunuz. Filme gelirsek Dew olarak karşımıza çıkan Ohm çok sevdiğimi belirtmeli miyim? Kendisi GMM TV'nin sevilen şeker topaklarından ve rol ona çok yakışmış. Rol arkadaşı Nont'ta gayet başarılıydı, ancak o çocukta ki ses ne abi? 19 yaşında ancak sesinin tonu, vay canına! 

Beni şaşırtan en büyük şeyden bahsedeceğim filmi yorumlamadan önce. Şu an Tayland eşcinsel/trans bireyler için çok rahat bir yer gibi duruyor olabilir, yani rahat demeyelim de adamlar en azından bazı kalıp ve normları bir kenara bırakmayı başarabilmişler. Ancak eskiden onlarda buna bir hastalık muamelesi yapıp, onları kamplara toplayıp türlü yollarla *erkek* yapma çabalarına girişmişler. Yani her yerde her zaman aynı terane ve gelinen nokta? Neyse şu an ki Tayland'da oluşan ortamdan memnunum. Orada bulundum yanımda çok güzel saçları olan bir kız oturuyordu, baya imrendim. Sonra kalkıp bana bir döndü ki ben tabii Türkiye'nin bağrından kopup gidince şok! Erkekmiş, ama abi ciddiyim benden güzeldi. Kimsenin umurunda değil, arkadaşları ile takılıyordu. Bu tek gördüğüm ya da yaşadığım şey olmadı. Birçok kişi vardı ve hepsi kendi hayatlarını yaşıyor, kimse parmakla göstermiyor ya da iğrenerek bakmıyor. Dedim vay be biz de böyle olur muyuz acaba? Güzel zamanlardı. Neyse demem o ki Tayland'da buralara kolay gelmemiş, hala bazı tipler bu konulara aşırı katı olsa da genel olarak artık halkla bütünleşmiş olarak yaşayabiliyor LGBT bireyleri, en azından ben hep güzel örnekler gördüm. Çok konuştum filme geçiyorum, sizi sıktıysam özür dilerim!

Konusu: Pop ve Dew aynı okulda okuyan arkadaşlarken birbirleri için belki de daha fazlası olduklarını fark ederler. Malesef yaşadıkları dönem ve ortam onların aşkını kabullenmez ve ikilinin yolları 23 yıl sonra karşılaşmak üzere ayrılır.

(Kaynak: Mydramalist)

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.


SPOİLER!!!





Pob yıllar sonra memleketine döndüğünde aslında başarısız olan hayatından kaçıyor. Karısı ile araları iyi değil, girdiği birçok iş elinde patlamış ve kendisi beş parasız bir öğretmen. Kendini her şeyi eline yüzüne bulaştıran, karısını mutlu edemeyen bir kaybeden olarak görüyor. Memleketi ufak kasaba tarzı bir yer, oradaki okulda öğretmenlik yapmaya başlıyor, aslında tek amacı karısı ile burada işleri düzene koyup hayatlarını tekrar düzeltebilmek. Sınıfında ilgisini çeken biri var, Lew. Kız ona eskiden tüm benliği ile sevdiği sınıf arkadaşını hatırlatıyor, yıllar geçse de hala unutamadığı en büyük pişmanlığını... 




Dew anne ve babası ayrılınca annesinin yanına taşınan şehirli, eğlenceli, naif ve saf bir çocuk. Elinde müzik çaları ile okul yollarında dans ederken arkasından gelen motorludan son anda kurtuluyor. Pob ise az kalsın çarpacağı olan oğlanı görünce onu yanına çağırıyor ve okula götürmeyi teklif ediyor, bizde böylece ikisininde hayatını sonsuza dek değiştirecek olan bir arkadaşlığın temellerinin kurulmasını izliyoruz. Zamanla ayrılmaz bir ikili oluyorlar, birbirlerini anlamak için bir bakışları yetiyor. Okulun düzenlediği bir yarışmaya şarkı yazacaklar, kursa gidiyorlar, arkadaşları ile geziyorlar. Pob çocuğa motor kullanmayı öğretmeye çalışıyor, ancak Dew korktuğunu söyleyerek bunu bir türlü beceremiyor. Yine motor kullanmayı öğretirken ikisi kavga ediyor ve Pob motorunu alıp çocuğu orada bırakarak gidiyor. Dew ise çocukla kavga ettiği için yıkılmış halde, üstüne birde sağanak yağmurdan kurtulmak için bulduğu ilk telefon klübesine girmiş, sakinleşmeye çalışıyor. Kulaklarına gelen motor sesi ile kafasını kaldırdığında bir de bakıyor Pob onun için geri dönmüş. Pob çocuğa sıkıca sarılıyor ve ayrıldıklarında birbirlerini öpüyorlar... 





İkilinin aynı banyodan çıktığını ve üstüne yatakta birbirlerine sarılarak uyuduklarını gören arkadaşları ikiliyi yavaştan dışlamaya başlıyor. Onların arkasından konuşup, çirkin yakıştırmalar yapıyorlar. Buna siniri bozulan Pob, Dew'i görmezden gelmeye başlıyor. 

'Neden benimle konuşmuyorsun? Benden hoşlanıyor musun? Sana aşık olmamı sağlayan sesin!'(Dew)
'Umurumda değil. Aramızda olanlar imkansız.' (Pob)
'Beraber olamaz mıyız?'
'Babam ne der? Okuldakiler?'
'Sır olarak saklarız. Buradan uzaklara gideriz, yeniden başlarız.'
'Yeter. Ben senin gibi değilim.'
'Benim gibi mi? Neyi var benim gibi olmanın? (Ağlayarak Pob'un yakasına sarılır)
'Dışlanmak istemiyorum senin gibi! Herkes gibi olmak istiyorum!'
'Pislik herif!'




İkisi yumruk yumruğa kavga ederken okul yönetimine gidiyorlar. Konu belli oluyor zaten. Herkese göre mevzu Dew, Pob'u kendisi ile beraber olmaya zorlamış ama çocuk buna reddettiği için yumruklaşmışlar. Herkes Dew'i dışlıyor, eziyo, çok kötü konuşuyorlar. Bunların yanında bir de çocuğun davranışlarını düzeltmesi için kampa yollanması gerekiyor. Onun yerine Pob gidiyor ve döndüğünde ise bunu öğrenen ailesi (babası daha doğrusu) onu evlatlıktan reddediyor. Pob motoruna atlayıp tren istasyonuna doğru yola çıkıyor, planları ikili buluşup oradan kaçacaklar. Ama Dew'in annesi bunu öğrenince çocuğunu ikna ediyor sensiz ben tek kalırım diye.



'Eğer bir erkeği sevseydim beni yine de kabullenir miydin?'
'Yanımda olduğun sürece dünyada ki bütün erkekleri sevebilirsin, yeter ki sevdiğin ve yanında olduğun tek kadın ben olayım.'

Dew annesinin ağlamasına kıyamayınca Pob'a annesini bırakıp gelemeyeceğini söylüyor, ikisi kavga ediyor ve Pob ilk trene atlayıp oradan kaçıyor... Aslında hikayenin sonradan öğrendiğimiz kısmı daha trajik. Aradan 5 yıl kadardı sanırım geçmiş Pob geri ailesi ile barışıp dönüyor memlekete. Dew'in evinin önünden geçerken çocuktan bahsediyor babası ve abisi gülerek. Senin şu arkadaşında öldü diye. Çocuğum bunların trenle gideceği gece Pob telefonu kapattıktan sonra yine de dayanamayıp çocuğun arkasından koşturuyor ve yetişemeyeceği için motora binip gitmeye çalışıyor ancak binmeyi beceremediği için geçirdiği bir trafik kazası sonucu ölüyor... Pob'a yetişemiyor. Bunu duyan Pob'un içinde bir şeyler yıkılır..




Lew'in aslında Dew'in reankarne olmuş hali olduğunu görüyoruz, ikili bütün baskılar ve kınayan bakışlardan kaçarak buldukları ilk trene biniyorlar ve bungee jumping ile sonsuza kadar beraber olacakları bir hayatta uyanmak üzere bir nevi intihar ediyorlar ve filmimiz burada bitiyor.

Ben bunu bir intihar olarak görmedim, kimse görmedi. Aslında ikisi sadece bu dayatmaların olmadığı, mutlu olacakları, aralarında yaş-ırk-cinsiyet-statü farkı olmadan doğacakları bir dünyada tekrar buluşmak üzere sadece ufak bir yolculuğa çıktılar. Filmin esas bakış açısı buydu.

Bence hoş bir filmdi, depresif ama izlenesi. İçim acıdı ya sürekli farklı olanın dışlanması ve eziyet görmesi beni yıpratıyor. Çocuğumu ilerde herkese saygılı ve sevgi dolu olacak şekilde yetiştirmek istiyorum. Kimse olduğu kişi için utanmamalı ve dışlanmamalı. Herkes sevgiye ihtiyaç duyar ve herkes hak eder. O yüzden tipik lafımı söyleyeceğim: Kendiniz olun ve herkesi sevin. Din, dil, ırk, tercih ya da cinsiyet fark etmeksizin, hepimiz eşitiz ve insanız. Sevin ve daha çok sevin.

Sevgiyle kalın!

Puanım: 8/10.





















I PROMISED YOU the MOON (Thai-2021)

Herkese merhaba! Uzun zaman oldu, herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken canınız sıkılacak ya da atlatt...