Selam gençlik!! Sizlere bugün 2017 yapımı bir filmden bahsedeceğim. Aslında ben filmden önce kitabını okumuştum. Andre Aciman'ın yazdığı ve ben ölmeden sakın yayınlamayın diye nasihatladığı ancak daha onun yaşamında yayınlanıp çok ses getiren romanı Adınla Çağır Beni. Kitabı çok sevdim. Gerçekten İtalya'nın Kuzeyindeki bir cennette kendini keşfeden bir çocuğun yanında sizde onun hisleri ile boğuştuğunuzu hissediyorsunuz. Film de ise Timothee Chalament ve Armie Hammer'ın kimyası fevkaledenin fevkindeydi. İzleyipte Timothee'ye hayran kalmayan var mı acaba? Film Oscara birkaç dalda aday olsa da en iyi uyarlama ödülü ile eve döndüler. Yani o sene şahsi fikrim olarak Shape of Water'ın Oscar alması üzdü, filmi gerçekten pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim neyse. Neyse daha fazla konuşmadan filmimize geçelim.
Konusu: 1983 yılı yazı sırasında 17 yaşındaki Amerikalı-İtalyan Elio
Perlman günlerini ailesinin İtalya'nın kuzeyindeki 17. yüzyıldan kalma
villasında klasik müzik yaparak, okuyarak ve arkadaşı Marzia ile flört ederek
geçirmektedir. Elio, Greko-Roma kültüründe uzmanlaşmış seçkin bir profesör olan
babası ve onu elit kesim meyveleriyle, doğal lezzetlerle şımartan, çevirmen
olan annesi Annella ile bir arada olmaktan ziyadesiyle memnundur. Elio'nun
olgunluğu ve entelektüel birikimi, onu tam teşekküllü bir yetişkin gibi
gösteriyor olsa da, özellikle kalpteki konularda onun hakkında hala masum ve
biçimlenmemiş olan çok şey vardır. Bir gün, doktorasını sürdüren büyüleyici bir
Amerikalı bilim adamı olan Oliver Elio'nun babasına yardım etmek göreviyle
yıllık yaz stajyeri olarak villaya gelir. Güneşin ışıltılarının arasında Elio
ve Oliver hayatlarını sonsuza dek değiştirecek bir yaz boyunca yeşermekte olan
arzunun güzelliğini keşfedeceklerdir.. (Kaynak: Beyazperde)
Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim
görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle
kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben
uyardım.
SPOİLER!!!
Her dönem evlerine doktora öğrencilerini kabul edip onları yetiştiren Mr. Perlman'ın bu seneki konuğu 25 yaşındaki Oliver'dır. Adam kendine has tavırları, emin duruşu, sosyal kişiliği ile kendini aileye çok sevdirir. Ancak Elio onu birazcık burnu havada, kadınları tavlamaya çalışan bir casanova, tipik Amerikalı tavırlarında görmektedir. Oliver'a kasabayı gezdirir, kasabanın güzelliklerinden ve hikayesinden bahseder, Oliver ise kendi dünyasında dikkatle gittikleri her kareyi incelemektedir ancak günün sonunda Elio'nun kulağında tek bir şey duyulur 'LATERS!'. Adam kasabayı keşfe çıkarken Elio ise arkadaşları ile dansa gidiyor, bol bol kendi yazdığı müziği üzerinde uğraşıyor, yüzüyor ve yazın tadını kendi çapında çıkarıyor. Hatta arkadaş grubundan buna yanık ablamız Maria ile gittikçe yakınlaşmaya başlıyorlar.
Elio adama karşı bir çekim hissettiğinin farkında ama buna aldırmamaya çalışıyor, bunu Maria ile vakit geçirip kadın ile yatarak atmaya çalışıyor ama içindeki o boşluğu dolduramıyor ve gözleri bir yerlerde hep Oliver'ı araraken buluyor kendini. Oliver ise kasaba ile can ciğer kuzu sarması olmuş, herkesin sevdiği ve tanıdığı biri olarak danslara gidip hatunlarla takılıyor ve gecelere kadar eğlenme peşinde.
'Bach'ı sevmediğini söylediğinde ona biraz kötü davrandım, aslında söylemek istediğim beni sevmediğini düşündüğümdü...'
'Genç ve yakışıklı şövalye, güzeller güzeli prensese aşıkmış, prenseste ona ancak adamın ona olan aşkından bir habermiş. Aralarında oluşan bu arkadaşlık yüzünden şövalye kendini öylesine aciz ve suskun bulmuş ki ona olan aşkını bir türlü dile getirememiş. Taa ki ona şu soruyu sorana kadar. Söylemek mi daha iyi yoksa ölmek mi?'
'Senin bilmediğin bir şey yok mu?' 'Ben hiçbir şey bilmiyorum Oliver.' 'Bu kasabadaki herkesten çok şey biliyor gibisin.' 'Asıl önemli şeyler hakkında ne kadar az şey bildiğimi bilsen şaşırırdın.' 'Asıl önemli şeyler neymiş?' 'Ne olduğunu biliyorsun.' 'Bunu neden bana söylüyorsun.' 'Çünkü bilmeni istedim. Bunu senden başka söyleyebileceğim kimse yok.' 'Keşke söylemeseydim.' 'Seni duymamış gibi yapacağım.'
Oliver'ı yukarıdaki sohbetlerinin üstüne gizli mekanına götüren Elio hala adamın da hislerine karşılık vereceği umudunu taşıyor içinde. Aslında haklıda. Oliver'ın da normlar ve beklenenler karşısında aslında çocuktan biraz uzak durduğunu görüyoruz. Tabii birde yaş meselesi var. Koca 8 yıl... Elio daha reşit bile değil. Bu yönden bakıp rahatsız olan çok fazla izleyici var, bana çok batmadı ama bir bakıma Elio'nun toyluğundan yararlandığını söylemeliyim Oliver'ın... 'İşleri benim için zorlaştırıyorsun.' diyen Oliver kendini Elio'yu öperken buluyor. Sonrasında Oliver'ın söyledikleri de manidar hani... 'Kendimi tanıyorum tamam mı? Eğer bir kez başlarsam duramam. Şimdiye kadar iyiydik ve utanılacak bir şey yapmadık. İyi olmak istiyorum.' Ve yavaş yavaş Elio'nun içinde verdiği savaşa ve kendini bulma serüvenine merhaba diyoruz.
İkili daha az vakit geçirmeye başlıyorlar. Aslında Oliver kendini çekiyor ve bir kaçan ve kovalanan kritiği yaşıyoruz. Elio ona hain diyor, ondan kaçtığı ve yüzüstü bıraktığı için ve günlerini Maria ile geçiriyor ancak eve geldiğinde aklındaki tek isim Oliver. Artık bu sessizliğe dayanamayan Oliver adama ufak notlar yazmaya başlıyor ve Oliver'dan gece beni bekle adlı bir cevap alıyor. Çocuğumun içi kıpır kıpır tabii, geceyi zor ediyor. Bir araya gelen ikili yatıyorlar ve filme adını veren o güzel sözler söyleniyor. 'Bana adınla seslen, bende sana.' 'Elio.' 'Oliver.'
İkili gizliden aşklarını yaşıyor her şey iyi hoş ancak artık Oliver'ın dönme vakti yaklaşıyor. Bu düşünceye katlanamayan Elio birazcık bunalımda. Oliver'ın kasabada işi varken şeftalisini almış kitabı ve müzik çaları ile adamı gizli yerinde bekliyor Elio. Ve kitabın dillere destan sahnesi yaşanıyor. Tabii şimdi kitaba aşina olmayanlar ne diyor bu diyecekler. Bunu nasıl yazsam bilemedim. Kısacası şeftali biraz zulüm görüyor, çünkü Elio onunla kendini tatmin ediyor, zavallı meyvecik. Bunu gören Elio birazcık çocukla dalga geçse de çocuğun gideceği için ne kadar üzgün olduğunu fark edince geri adım atıyor. O gece saatlerce sohbet ediyorlar. Oliver ile beraber birkaç günlüğüne İtalya'yı turluyorlar ve artık Oliver'ın gitme vakti geliyor...
Elio'yu Oliver'ın arkasında dağılmış halde görüyoruz. Adamı çok ama çok özlüyor. Babası oğlunun bu hallerine dayanamıyor ve filmin efsane konuşmalarından birine şahit oluyoruz.
'İkiniz güzel bir arkadaşlık kurdunuz. İkinizde kurduğunuz bu bağın ne kadar özel ve anlamlı olduğunu bilecek kadar akıllısınız.'
'Hiç beklemediğimiz bir anda doğa bir şekilde zayıf noktamızı bulur. Yanında olduğumu unutma. Şu an bir şey hissetmek istemiyor olabilirsin, bana anlatmak istemeyebilirsin ama önceden hissettiğin şeyi yine hisset lütfen.'
'Güzel bir arkadaşlık kurdunuz. Belki de arkadaşlıktan fazlası. Size imreniyorum. Başka ebeveyn olsa bunun hemen unutulup gitmesini ister. Oğullarının bundan kurtulmasını ister, ama ben onlardan değilim.'
'Yaralarımız hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalıyoruz. 30 zumuza geldiğimizde çökmüş oluyoruz ve yeni biriyle olacağımız da karşıdaki kişiye sunacak çok az şeyimiz kalıyor.'
'Yaklaşmış olsamda asla sizinki gibi bir arkadaşlık kuramadım. Bir şey hep beni geri çekti.' 'Hayatını nasıl yaşayacağın sana kalmış, bu senin hayatın. Kalbin ve bedenin sana sadece 1 kere veriliyor. Bir bakıyorsun kalbin yorulmuş, bedeninse kimsenin bakmak istemeyeceği halde.'
'Hiç beklemediğimiz bir anda doğa bir şekilde zayıf noktamızı bulur. Yanında olduğumu unutma. Şu an bir şey hissetmek istemiyor olabilirsin, bana anlatmak istemeyebilirsin ama önceden hissettiğin şeyi yine hisset lütfen.'
'Güzel bir arkadaşlık kurdunuz. Belki de arkadaşlıktan fazlası. Size imreniyorum. Başka ebeveyn olsa bunun hemen unutulup gitmesini ister. Oğullarının bundan kurtulmasını ister, ama ben onlardan değilim.'
'Yaralarımız hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalıyoruz. 30 zumuza geldiğimizde çökmüş oluyoruz ve yeni biriyle olacağımız da karşıdaki kişiye sunacak çok az şeyimiz kalıyor.'
'Yaklaşmış olsamda asla sizinki gibi bir arkadaşlık kuramadım. Bir şey hep beni geri çekti.' 'Hayatını nasıl yaşayacağın sana kalmış, bu senin hayatın. Kalbin ve bedenin sana sadece 1 kere veriliyor. Bir bakıyorsun kalbin yorulmuş, bedeninse kimsenin bakmak istemeyeceği halde.'
Ve filmin sonunda bir telefon geliyor Oliver'dan. Kış vakti, Hanuka. Elio ve Oliver diye çağırıyorlar birbirlerini. Ve Oliver yazın evleneceğini söylüyor. Evet buralar cümle alem Oliver'a sövdüğümüz kısım. Bana bundan bahsetmemiştin diyen Elio'ya cevabı bir küs bir barışıktık umurunda mı diyor abimiz. Gelde öldürme. Ancak aslında Oliver'ında ailesi ve toplumdan çekindiğini görüyoruz. Babam olsa beni ıslah evlerinde bırakırdı diyor mesela. Neyse. Filmin kapanışını şömineye bakıp gözyaşlarını akıtan Elio ve arka planda çalan Visions of Gideon ile yapıyoruz...
Açıkçası film beni delirtti. Görsel şölen tatlış haller falan yumuş yumuş olmuşken sonunda hepimizi bir güzel sevdiler. Şimdi size kitaptaki sondan bahsedeceğim. Kitap burada bitmiyor hayır, böyle bitse belki içim bir tık daha rahat olurdu. Kitapta aradan yıllar yıllar geçiyor. Elio kısa süreli ilişkiler dışında adam akıllı bir ilişki yaşayamamış hala içinde Oliver'ı saklıyor. Oliver ise evliliği tıkırında iki de çocuğu olmuş, üniversitede prof saçları beyazlamış artık 50lerinde neredeyse. İkili birbirini görüyor, Elio'nun içi yangın yeri tabii. Oliver ise eski bir arkadaşı var sanki karşısında bir sıcaklık, bir muhabbet sormayın. Çocuğu eşi ve çocuklarıyla beraber bir yemeğe davet ediyor. İnsafsızın çocuğu. Elio'nun iç dünyası beni çok üzdü, bunca zaman adamı sevmekten vazgeçmemesi ve hep onlarda Oliver'ı araması... Oliver'a sinirlendiğim nokta bu işte. Çocuğun dünyasını darmadağın etti ve kendisi gayet tıkırında. Deliriyorum. Oliver sevmiyorum abi ben. Elio'yu resmen bir mendil misali kullandı ve attı, asla da arkasını dönüp yarattığı enkaza bakmadı...
Şimdi 2. film gelecek deniyor ama heveslenmeyin bence. Andre Aciman yeni bir kitap yayınladı. Find Me. Kitap 250lerde bir sayfa sayısında olması lazım ve neredeyse hepsi babası Samuel'in hikayesini anlatıyor ve OliverxElio ikilisi ile ilgili bizi sevindirecek hatta bize gösterecek neredeyse hiçbir şey yokmuş. 1. kitap sadık kalıp süsleyecekler muhtemelen. Ancak ben böyle hatırlamayı yeğlerim. Çünkü o kadar sinir bozucu ki sonu ben unutmak istiyorum...
Neyse. Genel olarak filme bakarsak sizi İtalya'ya ilk bileti alıp koşturtacak kadar güzel ortamlarda çekilen, kalitesi, oyunculuğu ve özellikle müzikleri çok iyi olan bir yapımdı. Beni yanlış anlamayın kitapta şahaneydi. Sadece sonundan memnun değilim. Haksızlık. Ciğerim yanıyor. Ama izleyin ve izletin. Özellikle müziklere göz atın derim. İnanılmaz iyiler!
Puanım: 8/10.
Sevgiyle kalın.
Bir sonraki dizimizde görüşmek üzere.
İstediğiniz dizi/film varsa söyleyin.