Herkese merhaba! Uzun zaman oldu,
herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken
canınız sıkılacak ya da atlattığınız hayal kırıklığını bir daha
hatırlayacaksınız. Farklı düşünen varsa gelin konuşalım ancak şahsen ben tüm sezon
boyunca ya göz devirdim ya delirdim ya da sinir krizi geçirdim. Bu kadar. Yani
diyecek çok şeyim var aslında ama nasıl giriş yaparım nasıl bu sıcakta bir
köşede yığılmadan gerilen sinirlerimle yazabilirim bilmiyorum. Son bölümü 2 gün
önce izleyebildim, sakinleşmek ve birazcık daha ılıman yaklaşabilmek için araya
biraz zaman sokmak istedim açıkçası. Finalin yayınlandığı gün gelen kesitlerle
büyük hayal kırıklığı yaşadım falan ama sonra bir dinginlik geldi. Hepsini
konuşacağız. Uyarmak isterim bu ilk sezon ki gibi her şeyi tek tek anlatıp
övgüler yağdırdığım bir yazı olmayacak.
Öncelikle bilmeniz gereken
dizinin ikinci sezonuna adı veren ‘I PROMISED YOU the MOON’ ne anlama geldiği.
Tutulamayan sözler demekmiş, oldukça manidar oldukça acı ve oldukça can sıkıcı
bir haklılığı var adının. O halde hazır
mıyız? Hadi başlayalım, öncelikle meditasyon yapmanız önerilir. Uyarmadı
demeyin!..
Konusu: Artık Teh ve Oh Phuket'e
veda edip, kazandıkları üniversiteler için Bangkok'a taşınmış mutlu çiftlerdir.
Ne var ki zaman geçtikçe arkadaşlarıyla daha fazla vakit geçiren Teh'in Oh'a
karşı hissettikleri değişmeye başlar. Daha da kötüsü Teh, tiyatro klübündeki
kıdemlisi Jai'den hoşlanmaya başlamıştır ve Oh bunu fark eder. Oh ve Teh bu
engelleri aşıp mutluluğu bulabilecek mi? (Kaynak: Mydramalist)
Buradan sonrası spoiler, dizinin
kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek
istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını
öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.
SPOİLER!!!
Sezonun ilk bölümünün açılışını
bir marketten Teh prezervatif alırken yapıyoruz, o şapşal hallerine
gülüyorsunuz (ki muhtemelen bu tek güldüğümüz yerdi?), taş-kağıt-makas oyununda
kaybettiği için bu ulvi görev ona düşüyor ve devamında olanları sizin hayal
gücünüze bırakıyor sayın yönetmenimiz, biz kendimizi denizin kıyısında sular
bedenlerine çarparken birbirlerine sarılmış gökyüzünü izlerken görüyoruz
ikiliyi. Sence nasıl olacak hayatımız diye soruyor Oh ayı izlerken. Yüzü
durgun, Phuket’i arkada bırakıp yeni bir yola adım atacağı için korktuğu fersah
fersah belli ediyor kendini. Teh ise heyecanlı olduğunu ve zamanla
göreceklerini söylüyor ve kendimizi bir anda Bangkok’ta buluyoruz. Hoon (benim
canım aşkım Hoon) ve annesi Teh’i yurda yerleştirmeye geliyorlar. Oda arkadaşı
pek konuşmayan biri, daha doğrusu Teh ile pek muhattap olmamayı tercih ediyor.
Vakit artık ayrılık vakti ve annesi ona şans getirmesi için tılsım uzatıyor.
Hem de 2 tane. Teh şaşırıyor neden iki tane diye. Biri senin için diğeri ise Oh
için diyor annesi. Şokta tabii, abisine sen mi söyledin diye çıkışıyor ama
annesi kendinin anladığını söylüyor, birbirinize iyi bakın ve hayatınızı dolu
dolu yaşayın diyerek kabul ettiğini oğluna sonuna kadar belli ediyor. Açıkçası
bu rahatsız olduğum ilk nokta dizinin ikinci sezonuna dair, o kadar yüzeysel ve
üstünkörü işlendi ki Teh ve annesinin o beklediğimiz konuşması, Teh’in out
closet durumu. Yani bence büyük eksilerden biri buydu.
Sonra Bangkok sokaklarında
buluyoruz kendimizi, Teh ve Oh sonunda orada buluşuyorlar ve Siam Center’da
yemek üstü akvaryum keyfi yapıyorlar. (Eğer gitme şansınız olursa mutlaka
uğrayın, inanılmaz bir akvaryumu var zaten dizi de birazını bize gösterdiler
ama efsane bir yer, hatta gitmişken Madam Tussaud’a uğramayı da ihmal etmeyin.
Hepsi yan yana zaten, internetten uygun fiyata alabiliyorsunuz, gişe de almayın
sakın pahalıya geliyor. Ve alışveriş işini de Siam Center yapmayın, hep marka
dolu ve çok pahalı ama efsane güzel ve değişik şeyler var ancak Outlet tarzı
bir yer vardı çok ucuza şu an adını hatırlamıyorum ancak orayı tercih etmenizi
öneririm. Yok para bol bende canısı derseniz helali hoş olsun, yerime de
harcayın. Şahsen ben baya züğürt gezdim, aç gezdim ama iyi gezdim o yüzden ucuz
yerleri bana sormalı sjdhk Neyse kamu spotum bu kadar.) Beni en şaşırtan
şeylerden biri Teh’in ilk bölümde taktir ettiğim en azından karakter gelişimi
oldu. Herkesin ortasında elini tutması, onu öpmesi falan, sonra ilerleyen
sahnelerde tiyatro klübü-okul-Oh arası vakit ayırmak için çabalaması, Oh’un
gönlü olsun diye birçok şeyle uğraşması falan hoşuma gitti, dedim bu cidden
adam oluyor sanırım ki ilk sezon bazı konularda bizi delirtmişti hatırlarsanız.
Bencildi, korkaktı ve bunların en temelinde yatan problem ise cinsel kişiliğini
kabul edemiyordu ama hayır bize ilk bölümde artık kendinden emin, Oh ile olan
ilişkisi için insanların ne düşündüğünü önemsemeyen daha cesur bir Teh gördük
ki bu benim Teh’e aferin beni yanıttın kerata dediğim tek yer oldu sanırım.
Çünkü devamında ömrümde nadir gördüğüm bir karakter çöküşü yaşadık, neyse
geleceğiz dağıtmadan devam ediyorum ben. Annesinin onları kabul ettiğini
söylüyor, delicesine seviniyor Oh. Yürürken bir afiş görüyorlar ve Teh bir gün
bizde böyle olacağız diyor, ikimizde ünlü olacağız ve hep birlikte kalacağız.
Söz veriyor, bir de bakıyorsunuz birçok şey için her bölüm bir söz vermiş,
tutamayacağını bilse bile.
Teh tiyatro klübüne katılır,
aslında oyunda yer almak ister ama şansına seçmeler bitmiştir ve Jai ona sahne
arkasında yer verebileceğini söyler. Sizi ufak arkadaş grubuyla tanıştırayım.
Kim grubun tek kadını, uzun zamandır kendini gösterebileceği bir rol kapmak
için didinip duruyor ama her çaldığı kapı cevapsız kalıyor ama yürekli ve
sevimli hatun kendisi. (Pis kandırıkçı sayfalar dizi öncesi Jai ve Kim sevgili
olacak demişlerdi. Keklendik. Çok pis hem de.) Top, billboardları süsleyen
oldukça iyi yapımlarda yer alan ünlü bir sima ve Teh’in rol modeli, kendisinin
büyük hayranı diyelim. Ve Jai… ah Jai. Yönetmen olmak isteyen, insanı çok iyi
gözlemleme yeteneğine sahip olan pek yakışıklı abimiz. (Kendisini normalde de
inanılmaz severim Obi canım yerin bende hep ayrı) Ve tiyatro klübü bir oyun
hazırlığında, Teh gece gündüz provalar-ev-okul-Oh arası koşturmalar arasında
çok yoruluyor hatta uyku saatleri 3’e iniyor buna dayanamayan Oh bir süre
yurdunda kalmasını ve oyun bitince yine vakit geçirebileceklerini söylüyor. Ve
tüm bunlar olurken Oh hep yalnız, tek başına. Teh’i göremez oluyor, okulda
arkadaş edinemiyor, evine ve arkadaşlarına özlemi bir gün tanıştığı bir arkadaş
grubunda onu gözyaşlarına boğuyor ve o an onun ne kadar yalnızlık çektiğini ve
mutsuz olduğunu görüyoruz. Ama iyi bir şeye vesile oluyor ve bende her ne kadar
Teh sevmese de inanılmaz iyi arkadaşlar ediniyor. Çok yardımsever, kafa ve iyi
çocuklar. Çok diğer karakterleri tanıtmayacağım ama Q’nun bizim için potansiyel
Bas olduğunu bilmenizi isterim. Yeri geldi Oh için şövalye yeri geldi ağlayacak
omuz yeri geldi sığınağı oldu, çok iyi çocuktu çok. Böylece Teh kendi hayatıyla
uğraşırken Oh’ta bir yanda kendini farklı bir çevrede buldu ve yavaş yavaş
aslında kendini tanımaya da başladı.
Teh’in oyunu çok beğenildi,
devamı istendi ve aralarındaki bu yavaş yavaş başlayan uzaklaşma daha da arttı.
Oh kendini arkadaşlarına, Teh ise kendi arkadaşları ve oyunlarına kaptırdı.
İkinci seneye geçtiklerinde
girdiği seçmelerde her defasında *kız gibi davranması* üzerine elenince,
okuldaki derslerinde oyunculuğu yapmakta iyi olmadığını fark edince Oh
istediğinin bu olmadığını anlamaya başladı ve şans eseri arkadaşlarının
reklamcılık dersinde bu konuda ne kadar iyi olduğunu ve bunu yapmak istediğini
fark etmesiyle bölüm değiştirmeye karar verdi ki maalesef Teh bunu iyi
karşılamadı ve arlarındaki büyük darbelerden birini bu vurdu. Teh’in Oh ile
artık ortak noktaları olmadığını düşünmesine sebep oldu, çocuğun arkadaş
grubunu meshul tuttu, Oh ile daha az ve okuldaki arkadaşları ile daha fazla
vakit geçirir oldu ve bir anda kendimizi ilk sezon o aptal hareketler yapan
Teh’i izlerken bulduk yine. Seçmeleri kazanamayınca arkadaşları ile gittiği
yemekte yanlarına gelen Oh’a karşı soğuk davranışları, çocuğu herkesin önünde
rencide etmesi, onu hep küçük gösterecek şeyler söylemesi… Ah o an öyle bir
ekranın içine girip kafasını masaya çarpmak istedim ki size anlatamam. Oh ise
Kim gibi uğraşıp başarısız olup durayım mı diyince işler daha da çığrından
çıkmaya başladı. Ağzından bir anda kaçtı ama Kim duydu bir kere ve Teh arkadaşlarımın
yanında nasıl böyle yaparsın diye bir güzel azarladı, sanki kendisi çocuğu
dakikalardır orada ezmiyormuşçasına hem de dingil. Değiştin artık, o arkadaş
grubun seni değiştirdi diyip durdu Oh ise peki ya gerçek ben buysam ve onlar
kendimi bulmama yardım ettiyse, beni artık sevmeyecek misin diye sordu. Teh ne
dedi peki? Belki de. Oh’un o gözündeki oluşan hayal kırklığı… Ah dana yine ağzı
beyninden önce konuştu ve Oh’u gözyaşlarına boğdu. 1 hafta kadar konuşmadılar.
Kim ve Top’un mezuniyet günü Kim’in hostes olmaya karar veridğini öğrendi ve
kadına neden hayallerinden vazgeçiyorsun diye yağdı gürledi, sanki üstüne
vazife gibi. Kadın ona hayatının zorluklarından bahsediyor, mecbur olduğunu ve
bazen her ne kadar hayalin olsa da gerçek hayatın seni geri koyduğunu ve
gerçekçi düşünmeye ittiğinden bahsediyor ama dinleyen kim… Ortamda ki en büyük
drama queenliği yaparak kaçıp gidiyor, ondan haber alamayan arkadaşları da Oh’a
haber veriyorlar ve Oh yine o lafları yutup endişelendiği için çocuğu aramaya koyuluyor
ve buluyor da.
‘Özür dilerim. Haddimi aştım.’
‘Yıkılmıştım.’
‘Korkmuştum. Her şey için. Arkadaşlarını suçlamak istedim çünkü eğer bunun kendi fikrin olduğunu düşünseydim beni terk edeceğinden korktum.’
Ve yine yüce yürekli Oh affetti.
Ona anlayış gösterdi. Sorunlarını bana söyle konuşarak her şeyi aşarız dedi.
Yine Teh kendini kabul ettirdi.
Geldik sezonda en nefret ettiğim
bölüme. Bu bölüm 1 saat ya gençler sanırım Oh sadece 10 dakika vardı. BU bölüm
özet geçeceğim anlatmak bile asabımı bozuyor. Biz bu bölüm birlikte vakit
geçiren kıdemli ve alt sınıfın yavaş yavaş birbirine karşı olan çekimini
gördük. Sanki birbirini yeni tanıyan ikili ne kadar ortak özellikleri olduğunu
fark edip aşık oluyorlardı. Hava da o ufak cinsel çekim vardı. Teh her defasında
Oh ile ne kadar uzaklaştıklarından, artık onu tanımadığından bahsediyordu. Tüm
suçu ona, çocuğun arkadaş grubuna atıyordu. Oh okul projelerinden geri kalan
her vaktini ona ayırıyor, Teh ise Jai ile başbaşa yemeğe gidiyor ama
arkadaşlarımlayım diye yalan söylüyordu. Adamın ona ilk seksini hatırlamak için
onunla yatmasını söylediğinde Oh ile sırf adam dedi diye yatıyordu (diğer
sebebi de adama karşı hissettiği cinsel gerilim) ki yavrum Oh gülümseyerek uzun
zamandır bu kadar özel olmamıştı özlemiştim diye gülümsüyordu. Erik şarabından
nefret ettiği halde Jai ona verdi diye bayılarak içiyordu. Adam ne dese yaptı.
Oh ise işlerinin ardından onun için poster ayarladı, gelen teklifleri kibarca
reddetti ve sonuna kadar yine saf aşık halinde devam etti.
Afişi teslim edeceği gün ise
prova odasının kapısında kalakaldı. Teh ve Jai öpüşüyordu, hem de baya ateşli
bir öpüşme. Prova mıydı? Yoksa başka anlam taşıyan bir öpüşme miydi? Emin olmak
için gözlemlemeye başladı. Ki aslında öpücük Jai’nin Teh’i karaktere girmesini
sağlamak için yapılan bir şeydi. (Size Jai hakkında biraz aydınlatmak isterim.
Kendisi ilk yılında James adında biriyle çıkıyor, adam da yönetmenlik okuyor ve
kıdemlisi. Bu yazılan IPYTM adı geçen senaryo ona ait ve Teh’i başrol olarak
oynatıyor ve öğreniyoruz ki bu aslında James ve kendi hikayesiymiş. Bitirme
tezi olarak ikisinin hikayesini anlatıyor. Oyunu için öğretmenleri ile gizli
bir aşk yaşıyor, Teh karaktere daha iyi girsin diye ona karşı olan ilgisini
kullanıyor. Kesinlikle etik bir karakter değil ancak kızdığım ya da nefret
ettiğim bir karakterde değil. Oldukça gerçek hayatta var olan ve sizi
yolunuzdan saptırmaya çalışan sadece çıkarlarını düşünen biri gibi
düşünebilirsiniz. Oyunu için Oh’u ona unutturuyor ve bunun için Teh sağolsun çabalamasına
gerek bile kalmıyor.) O gün hiçbir şey olmamış gibi davranıyor Oh, ertesi gün
afişleri teslim ayağına gelip provayı izlemeye kalıyor. Teh bir tutuşuyor tabii
oynayamıyor ama Jai onu köşeye çekip kulağına bir şeyler fısıldayınca baygın
bakışları eşliğinde büyülenmişçesine oynuyor karakterini. Oh’un kafası daha da
karışıyor. O yüzden Jai’yi tek gördüğü bir an da soruyor. Sizi gördüm, neden
öpüşüyordunuz? Aldığı cevap ise biraz komik. O bir oyuncu, birileriyle
öpüşecek. Her defasında böyle paranoyak mı davranacaksın? Iıııı şey, hayır?
Akşam arabada oturduklarında aynı
soruyu Teh’e de sordu. Başta kalakalan Teh hemen sadece oyun için olduğunu ve
role girmekte zorlandığı için Jai’nin ona yardım ettiğini falan geveledi. Komik
olansa aslında senaryo da öpüşme bile yok ve bunu Oh’ta biliyor. Neyse yine
araya soğukluk girse de Oh alttan almaya karar verdi ve geldik oyun gününe. Her
şey güzel, Oh çiçeğini de almış gelmiş. Oyun beğeniliyor, hatta Teh bir
yapımcıdan cast teklifi bile alıyor ama o anca sevinçle Oh’a sarılacağı yerde o
her tarafta gözleriyle Jai’yi arıyor büyük haberi vermek için. Oh kırgın
gözlerle izliyor tabii ama diyor hayır kötü düşünme Oh. Sonra ise oturuyorlar,
eğlenceye gidilmiş herkesin keyif yerinde. Teh ise gözleriyle hep Jai’yi kesiyor,
adam kalktığı an tuvalet diyerek koşuyor arkasından ki Oh elbette yemiyor bunu.
(Allahım sanki Türk dizsi anlatıyorum yazarken fark ettim, neler yaşandı bu
dizi de yaa???)
Jai’yi bir köşede oturmuş buluyor
hemen ufak tefek sohbet ediyorlar.
‘Seni özleyeceğim. Ben Akin’in
sende benim faeng’imdin (sevgili).’
‘Teh tüm bunları oyunum için
yapmıştım, hepsini planladım.’
‘Her eylemin altında bir
gerçek yatar demiştin. Tüm olanları bir anlamı yok muydu?’ (Yazarken bile tepem
atıyor hala)
‘Sadece oyunum başarılı
olmasını istedim.’
‘Bana bunu yapma.’
‘Asıl sen yapma. Bir
oyuncusun, kendini kontrol etmelisin. Her defasında böyle olmamalısın, bu da
benim yönetmenlik şeklim. Bunu kabullen.’
Ve bu sözlerle onu orada bırakıp
gitti, Teh ise üzgün üzgün Oh’un yanına döndü. Bakın tekrar yazıyorum. Oh’un
yanına döndü. Aşkını itiraf ettiği adamdan red alınca sevgilisinin yanına
döndü. Teşekkür ederim devam ediyorum. O ara karaoke var bunları sahneye
çıkartıp şarkı söyletmeye başladılar. Teh malı ise sahnede Oh ile şarkı
söylüyor güya ama gözler Jai’de. Sözleri onun gözlerine bakarak söylüyor. Eh
tahmin üzerine bu bardağı taşıran son damla oluyor ve bazı şeyleri artık
kabullenmek istemese de görmezden gelemiyor Oh ve ortamı terk ediyor. Dingil
Teh peşinden gidiyor tabii.
‘Daha ne kadar kör gibi
davranmalıydım? Beni aptal mı sanıyorsun? Beni aptal mı sanıyorsun?’
O çiçekle ağlayarak buna vurdu da
vurdu, dedim içimden az da suratına vur, hatta asıl çüküne geçir ama yok
çocuğum ağlayarak oradan sinirle gitti. Sonra noldu peki ahahahahha hala
eğleniyorum o anda. Bu Teh dingili ağlarken bir dönüyor Jai orada tüm sahneyi
görmüş böyle umutla bakıyor adama ama Jai arkasını dönüp bakmadan ortamı terk
ediyor, onu afedersiniz göt gibi bırakıyor. Diyorum içimden oh olsun sana
ohlarım olsun sanaaa, daha da beter ol. Neyse.
Yine tabii Jai’den yüz bulamayan
Teh af dilenmek için Q’nun evinde kalan Oh’un kapısına dayanıyor. Çok üzgünüm
beni affet, senden ayrılmayı bir an bile aklımdan geçirmemiştim, hem onu
görmeyi bıraktım inan bana diyor. Bakın hele lafalara. Eğer Jai orada seni
reddetmeseydi bu konuşmayı yapıyor olur muydun? Asla. Hem sen değilsin
konuşmayı kesin, Jai. Şunda anlaşalım. Aldatmak birisiyle yatmak, öpüşmekte
değil aslında. Kalbinin kayması, onu farklı şekilde düşünmende yeterli.
Fiziksel temastan daha öte ve daha aşağılayıcı bir şey. Oh aldatıldı, hem de
Teh yüzsüzce gelip ayaklarına kapanmaya kalktı.
‘Sana artık güvenmiyorum.
Aradığın şeye sahip değilim, belki de en başından beri o ben değildim. İleri de
sonunda ona sahip biri gelirse ne yapacaksın? Gideceksin.’
‘Oh hayır-‘
‘Ayrılalım. Defol.’
Oh ağlarken Teh üzgün ayaklarına
yatarak ortamı terk ediyor mecburen. Kaybettiğini çocuğu anlıyor. Şirket teklifi
ile diziye başlayacak ama bunun için Oh ile olan tüm fotolarını silmesini
istiyorlar ve yapıyor. Sanki Oh hiç hayatında olmamış gibi yaşamaya başlıyor ve
son bölüme geçiyoruz.
Aradan yıllar geçti diyorlar
insan bir 3-5 sene bekliyor ama altı üstü bir yıl geçmiş neyin tribi bu diyor
insan. Teh daha son sınıfta tezini yapacak ama senaryo için konu bulamıyor. Çok
ünlü bir oyuncu olmuş, hatta rol arkadaşı kadınla çıkıyor ki onunla da özür
dilerim diye ayrılıyor ahahah Teh tam bir şezo. Bana bakmayın acayip kılım
Teh’e izninizle bulduğum yerde kendisine 3-5 giydirmek istiyorum. Ancak
hayatından hiç mutlu değil, Top ile konuştukları bir gün ne kadar boş ve mutsuz
hissettiğinden bahsediyor. Oh ise çok başarılı olmuş okulunda, daha ilk
sunumunda bir iş yerinden teklif alıyor. Arkadaşları ile araları çok iyi ve
Teh’i ekranlarda gördüğünde yüzünden hafif bir tebessümle izliyor. Teh’i
atlatmış ve onu geride bırakmış, kendiyle çok daha barışık, kendini sevmeyi
öğrenmiş bir Oh görüyoruz ve bu insanı çok mut ediyor. Bu arada Q’nun da
aslında Oh’a boş olmadığını ama çocuğun travmatik son ilişkisi ve
arkadaşlıklarını bozmamak için adım atmadığını fark ediyoruz, ah ah Oh mal
cidden sizin gibi (Bass ve sen) çocuklar varken bu mal Teh neymiş? Neyse bir
gün yapacakları görüşme için beklerken bir de kimi görsün Teh, Oh tam
karşısında. Tuhaf ve saçma bir ortam oluyor aralarında ama ufak tefek
konuşuyorlar, Oh ona tezi hakkında fikirler veriyor, kadınla çıktığını ve
ayrıldığını öğrenip onu yine biri için çabalamadan bıraktığı için azarlıyor
falan ama genel olarak Teh’i geri de bırakmış ve bazı konular hakkında rahatça
konuşabilen bir Oh görüyoruz. Sanırım onun bu hali de Teh’i şaşırtıyor ve onu
unutmuş olmasına üzülüyor.
Teh tez çalışmasının gösterisi
için onu davet ediyor ki bunun yanında Hoon bebeğimin düğün davetiyesi de var,
Oh’ların otelinde yapacaklar düğünü. Oh oyuna gidiyor ve oyunun aslında
ikisinin hikayesi olduğunu fark ediyor. Eski anılar beynine doluşuyor ve daha
oyunun başlarındayken daha fazla izlemeye katlanamayarak ortamı terk ediyor.
Teh’te arkasından tabii.
‘Ne istiyorsun?’
‘Mutlu olduğum bir anı yapmak
istedim ve benim en mutlu anım sensin. Yeni insanlarla tanıştım, bana ilgi
gösterdiler ve iyi hissettirdi. Seni atlatmama yardım ettiler ama o gün seninle
karşılaştığımda yeniden aşık olduğumu hissettim. Lütfen yeniden başlayamaz
mıyız?’
‘Bana önceden söz vermiştin.
Biliyor musun merak ediyorum, beni her sevdiğini söylediğinde içten miydi? Eğer
öyleyse aynısını başlarına nasıl hissedebilirdin? Şimdide gelmiş sana inanmamı
mı istiyorsun.’
Red cevabı ile Oh oradan
ayrıldığında zil takıp oynayacaktım. Çok ciddiyim kalkıp göbek atasım geldi
dedim işte bu, güçlü duracak ve kendi hayatına bakacak. Oh’tan çok umutluydum o
an. Ama sonra yalan oldu bizim iş. Devamı geliyor.
Sahneye kim geldi bilin bakalım???
Bas beybisi. Biz tabii minnoş kekimizi görmekten dolayı 4 köşeyiz. Pekte
yakışıklı olmuş çocuğumuz. Yumuş yumuş olmuş izlerken Oh Bas’a akıl danışıyor, böyle
böyle oldu sence ne yapmalıyım diye. Yani şimdi onu seven çocuğa gelip bunu sormasına
mı yansın insan, Bas’ın ciddi ciddi yorum yapmasına mı yoksa Oh’u dönmesi için
cesaretlendirmesine mi? Açıkçası Bas’a içim gitti. Orada bunun iki sonu
olduğunu söylüyor ya denediğin için aynı hataya düşer ve üzülürsün ya da
şansını verip mutlu olabilirsin. Bu riski almadan neler olacağını bilemezsin
değil mi diyor. Haklı aslında. İlk sahneyi gördüğümde onu dönmesine ikna
ettiğini düşünüp biraz kızmıştım ama baştan sona adam akıllı baktığımda aslında
hiç de öyle olmadığını fark ettim. Oldukça mantıklı ve gerçekçi bir yorumda
bulundu, hatta taraf tutmadan böyle bir konuşma yaptığı için içimden dedim ki
aptal Oh yine bize gül gibi çocuğu bıraktığını kanıtladın. Aptal Oh, hem de çok
aptal.
Oh kafası karışık düşünüyor. Teh’in
ona ayrıldıkları dönem attığı mesajları hiç okumamış ama bu sefer bakıyor
onlara. Teh ne kadar üzgün olduğundan, ondan nefret etmekte sonuna kadar haklı
olduğundan, kimsenin onun yerini dolduramayacağından falan bahsediyor. Pişman
olduğunu dile getirdiği her an Oh’un gözünden bir damla daha düşüyor ve biz
kendimizi Hoon’un düğününde buluyoruz. Tüm eski grup toplanmış, bir tek Oh
eksik. Eski günlerden konuşuyorlar, Hoon’u tebrik ediyorlar. Her şey yolunda
gibi görünüyor ama Teh aslında içten içe kahroluyor. Derken Oh geliyor. Buraları
anlatasım bile yok pufs akshkajh Oh’un annesi ile konuşuyor, Hoon’u tebrik
ediyor ve tüm bunlar olurken Teh’in gözleri parlıyor, umutlarının yükseldiğini
hissediyor ki zaten Oh’un kabullenmişliği buram buram belli ediyor zaten
kendini. Asıl komedi sahne geliyor. Gelin buketi atılacak, kim tutuyor bilin
bakalım? Oh asbhjkda Allahım. Gevşek birkaç espri bekledim ama olmadı ortamda
neyse.
Teh sahilde okyanusu düşünceler
içinde izlerken yanına Oh geliyor.
‘Hep sorun yaşayacağız. Artık
büyüdük ve değiştik, baksana artık birbirine aşık olan o ilk kişiler değiliz.’
‘Demiştin ya kimse senin
yerini dolduramaz diye, kimse senin de yerini dolduramaz.’
‘Gülen gözlerini görmek istiyorum,
gülünce ortaya çıkan gamzelerini görmek istiyorum, seni merak ediyorum.
Yarınlar için söz vermesekte olur, sadece anımızda beraber olalım. Ben seninle
olmak istiyorum. İleri de problemlerimiz olursa konuş benimle. Çözmeye
çalışalım ve eskisi gibi kolay pes etmeyelim, olur mu?’
(Yine Oh konuştu, yine o orta
yolu buldu ve olan her şeyi sineye çekti ki sanki suç onunmuş gibi bir
konuşmaydı. Kafalar bir milyon.)
Öpüşme, zırlak bir Teh ve
duygulanmış bir Oh. Sonrasında da Teh IG hesabına ikisinin fotosunu ekliyor,
evet dedim diyerek buket ile ki bunu herkes görüyor Top, Kim (çıkmaya
başlamışlar), tüm arkadaşları Oh’un (üni ve lise) ve Jai. Ne yaptın diyor Oh
keşke paylaşmasaydın, sen ünlüsün. Teh ise al işte ilk uğraşmamız problem ve
dizimiz bitiyor.
Pekala sanırım yazarken bende
bittim. Şimdi genel eleştiri yapmam gerekirse, bahsettiğim gibi büyük bir hayal
kırıklığıydı benim için. Aldatmayı meşrulaştırmayı ve aldatılan kişinin yine
bir noktada o kişiyi geri de bırakamayıp kendi ayakları üzerinde durup hayatını
daha mutlu ve kendinden emin ilerlemesi yerine yine geçmişteki anılar ve ilk
aşk sevdasında tutuklu kalan bir hikaye gördük. ITSAY çok özeldi, çok anlamlıydı
ve gerçek bir ergenlik iç karmaşasını bize dolu dolu vermişti. Teh’in o iç
karmaşasını, kafa karışıklığını içimize kadar hissetmiştik. Bencil bir
karakterdi, karşının duygularını önemsemeyen ve kendi kafa karışıklığı içinde
etrafını da üzen ama bir şekilde sonlarında kendini bulup bunları düzeltmeye
çalışan, sevgisi için kabulleniş ve emek veren bir karakterdi. Gelişim
açısından çok başarılıydı ancak IPYTM geldiğimizde ilk bölüm beni hayretler
içinde bıraktı çünkü Nirvana yapmıştı, gerçekten anlayışlı ve Oh’a çok değer
veren bir Teh gördük. Dedim ki utan Özge çocuğa haksızlık etmişsin, baksana
nasıl da titriyor Oh’un üstüne. Ancak bir anca işler tersine döndü ve gördüğüm
en feci karakter çöküşüne şait oldum. Bu bir büyüme ve olgunlaşma hikayesi
değil, bunun hayatı tanımak ya da kendini tanımak ile de alakası olduğunu
düşünmüyorum. İsterseniz fazla idealist ya da gerçekçi olmayan diyin ama Teh’in
davranışlarının bir savunması olduğunu düşünmüyorum. Çok ilginçtir ki Th’i
haklı bulan ya da yaptığını doğal karşılayan çok var, pekala doğal olabilir
ancak aldatmayı meşrulaştırıp ikisinin birleşmesini istemeniz pek doğru değil
açıkçası. Benim gözümde IPYTM aldatmayı meşrulaştıran, aldatılanın neredeyse kusura
bakma seni elimde tutamadım yiğidim dediği saçma salak bir yapımdı. Ve lanet
olsun ki kabul etmem gereken şu, gerçekçiydi. Çünkü olan bu, gerçek hayatta
olan bu. %5 belki hayatına kendi ayakları üzerinde geriye dönüp bakmadan devam
ediyor, o yüzden aslında bize gerçekçi bir kesit sundular. Tek umudum Teh’in
akıllanmış olması ve bundan sonra mutlu oldukları gerçeği, eh bilemeyeceğiz ama
öyle düşünmek istiyorum. Ve dizinin sonuna ben olsam şunu eklerdim.
‘Eğer beni bir daha
aldatırsan çükünü keser eline veririm.’ – OH
Puanım: -10/10.
(Şaka şaka hoş karşılamasam da
çekimler, gerçekçilik payı iyiydi. O yüzden gerçek puanım : 8/10.)
BKPP başka yapımlarda görmek
umuduyla. Oyunculukları başka seviye de, gerçekten.
BK seni çok seviyorum ancak
karakterinden nefret ediyorum ve PP… ah senin kadar güzel bir şey var mı bu BL
dünyasında? Çok güzelsin, çok yeteneklisin. İkinizin de yolu açık olsun, bolca
ve çokça seviliyorsunuz.
Sevgiyle kalın, umarım çok
kızmıyorsunuz bana ve yazdıklarıma.
Öpüldünüz.