Selam gençlik!! Sizlere bahsedeceğim bu seri aslında bir remake, Kore versiyonu Bungee Jumping of Their Own ancak onda kadın erkek ilişkisi anlatılırken burada BL olarak karşımıza çıkıyor ancak genel olarak konu örüntüsü ve olaylar benzemekte, yani birazcık ilham vermiş diyelim. Film hakkında bilmeniz gereken esas nokta filmin çekilme nedeni ve anıldığı kişi. Yönetmenin yıllardır beraber olduğu sevgilisinin bir trafik kazasında gencecik yaşında ölmesi üzerine böyle bir film ile karşımıza çıkmışlar, spoiler vermeyeceğim ancak film ile adamın hikayesinin benzeştiği yerler mevcut. Size demem o ki, yönetmenimizin sevdiği adama adadığı bu hikayenin arka planını bilince sizde duygulanıyorsunuz. Filme gelirsek Dew olarak karşımıza çıkan Ohm çok sevdiğimi belirtmeli miyim? Kendisi GMM TV'nin sevilen şeker topaklarından ve rol ona çok yakışmış. Rol arkadaşı Nont'ta gayet başarılıydı, ancak o çocukta ki ses ne abi? 19 yaşında ancak sesinin tonu, vay canına!
Beni şaşırtan en büyük şeyden bahsedeceğim filmi yorumlamadan önce. Şu an Tayland eşcinsel/trans bireyler için çok rahat bir yer gibi duruyor olabilir, yani rahat demeyelim de adamlar en azından bazı kalıp ve normları bir kenara bırakmayı başarabilmişler. Ancak eskiden onlarda buna bir hastalık muamelesi yapıp, onları kamplara toplayıp türlü yollarla *erkek* yapma çabalarına girişmişler. Yani her yerde her zaman aynı terane ve gelinen nokta? Neyse şu an ki Tayland'da oluşan ortamdan memnunum. Orada bulundum yanımda çok güzel saçları olan bir kız oturuyordu, baya imrendim. Sonra kalkıp bana bir döndü ki ben tabii Türkiye'nin bağrından kopup gidince şok! Erkekmiş, ama abi ciddiyim benden güzeldi. Kimsenin umurunda değil, arkadaşları ile takılıyordu. Bu tek gördüğüm ya da yaşadığım şey olmadı. Birçok kişi vardı ve hepsi kendi hayatlarını yaşıyor, kimse parmakla göstermiyor ya da iğrenerek bakmıyor. Dedim vay be biz de böyle olur muyuz acaba? Güzel zamanlardı. Neyse demem o ki Tayland'da buralara kolay gelmemiş, hala bazı tipler bu konulara aşırı katı olsa da genel olarak artık halkla bütünleşmiş olarak yaşayabiliyor LGBT bireyleri, en azından ben hep güzel örnekler gördüm. Çok konuştum filme geçiyorum, sizi sıktıysam özür dilerim!
Konusu: Pop ve Dew aynı okulda okuyan arkadaşlarken birbirleri için
belki de daha fazlası olduklarını fark ederler. Malesef yaşadıkları dönem ve
ortam onların aşkını kabullenmez ve ikilinin yolları 23 yıl sonra karşılaşmak
üzere ayrılır.
(Kaynak: Mydramalist)
Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.
Pob yıllar sonra memleketine döndüğünde aslında başarısız olan hayatından kaçıyor. Karısı ile araları iyi değil, girdiği birçok iş elinde patlamış ve kendisi beş parasız bir öğretmen. Kendini her şeyi eline yüzüne bulaştıran, karısını mutlu edemeyen bir kaybeden olarak görüyor. Memleketi ufak kasaba tarzı bir yer, oradaki okulda öğretmenlik yapmaya başlıyor, aslında tek amacı karısı ile burada işleri düzene koyup hayatlarını tekrar düzeltebilmek. Sınıfında ilgisini çeken biri var, Lew. Kız ona eskiden tüm benliği ile sevdiği sınıf arkadaşını hatırlatıyor, yıllar geçse de hala unutamadığı en büyük pişmanlığını...
Dew anne ve babası ayrılınca annesinin yanına taşınan şehirli, eğlenceli, naif ve saf bir çocuk. Elinde müzik çaları ile okul yollarında dans ederken arkasından gelen motorludan son anda kurtuluyor. Pob ise az kalsın çarpacağı olan oğlanı görünce onu yanına çağırıyor ve okula götürmeyi teklif ediyor, bizde böylece ikisininde hayatını sonsuza dek değiştirecek olan bir arkadaşlığın temellerinin kurulmasını izliyoruz. Zamanla ayrılmaz bir ikili oluyorlar, birbirlerini anlamak için bir bakışları yetiyor. Okulun düzenlediği bir yarışmaya şarkı yazacaklar, kursa gidiyorlar, arkadaşları ile geziyorlar. Pob çocuğa motor kullanmayı öğretmeye çalışıyor, ancak Dew korktuğunu söyleyerek bunu bir türlü beceremiyor. Yine motor kullanmayı öğretirken ikisi kavga ediyor ve Pob motorunu alıp çocuğu orada bırakarak gidiyor. Dew ise çocukla kavga ettiği için yıkılmış halde, üstüne birde sağanak yağmurdan kurtulmak için bulduğu ilk telefon klübesine girmiş, sakinleşmeye çalışıyor. Kulaklarına gelen motor sesi ile kafasını kaldırdığında bir de bakıyor Pob onun için geri dönmüş. Pob çocuğa sıkıca sarılıyor ve ayrıldıklarında birbirlerini öpüyorlar...
İkilinin aynı banyodan çıktığını ve üstüne yatakta birbirlerine sarılarak uyuduklarını gören arkadaşları ikiliyi yavaştan dışlamaya başlıyor. Onların arkasından konuşup, çirkin yakıştırmalar yapıyorlar. Buna siniri bozulan Pob, Dew'i görmezden gelmeye başlıyor.
'Neden benimle konuşmuyorsun? Benden hoşlanıyor musun? Sana aşık olmamı sağlayan sesin!'(Dew)
'Umurumda değil. Aramızda olanlar imkansız.' (Pob)
'Beraber olamaz mıyız?'
'Babam ne der? Okuldakiler?'
'Sır olarak saklarız. Buradan uzaklara gideriz, yeniden başlarız.'
'Yeter. Ben senin gibi değilim.'
'Benim gibi mi? Neyi var benim gibi olmanın? (Ağlayarak Pob'un yakasına sarılır)
'Dışlanmak istemiyorum senin gibi! Herkes gibi olmak istiyorum!'
'Pislik herif!'
İkisi yumruk yumruğa kavga ederken okul yönetimine gidiyorlar. Konu belli oluyor zaten. Herkese göre mevzu Dew, Pob'u kendisi ile beraber olmaya zorlamış ama çocuk buna reddettiği için yumruklaşmışlar. Herkes Dew'i dışlıyor, eziyo, çok kötü konuşuyorlar. Bunların yanında bir de çocuğun davranışlarını düzeltmesi için kampa yollanması gerekiyor. Onun yerine Pob gidiyor ve döndüğünde ise bunu öğrenen ailesi (babası daha doğrusu) onu evlatlıktan reddediyor. Pob motoruna atlayıp tren istasyonuna doğru yola çıkıyor, planları ikili buluşup oradan kaçacaklar. Ama Dew'in annesi bunu öğrenince çocuğunu ikna ediyor sensiz ben tek kalırım diye.
'Eğer bir erkeği sevseydim beni yine de kabullenir miydin?'
'Yanımda olduğun sürece dünyada ki bütün erkekleri sevebilirsin, yeter ki sevdiğin ve yanında olduğun tek kadın ben olayım.'
Dew annesinin ağlamasına kıyamayınca Pob'a annesini bırakıp gelemeyeceğini söylüyor, ikisi kavga ediyor ve Pob ilk trene atlayıp oradan kaçıyor... Aslında hikayenin sonradan öğrendiğimiz kısmı daha trajik. Aradan 5 yıl kadardı sanırım geçmiş Pob geri ailesi ile barışıp dönüyor memlekete. Dew'in evinin önünden geçerken çocuktan bahsediyor babası ve abisi gülerek. Senin şu arkadaşında öldü diye. Çocuğum bunların trenle gideceği gece Pob telefonu kapattıktan sonra yine de dayanamayıp çocuğun arkasından koşturuyor ve yetişemeyeceği için motora binip gitmeye çalışıyor ancak binmeyi beceremediği için geçirdiği bir trafik kazası sonucu ölüyor... Pob'a yetişemiyor. Bunu duyan Pob'un içinde bir şeyler yıkılır..
Lew'in aslında Dew'in reankarne olmuş hali olduğunu görüyoruz, ikili bütün baskılar ve kınayan bakışlardan kaçarak buldukları ilk trene biniyorlar ve bungee jumping ile sonsuza kadar beraber olacakları bir hayatta uyanmak üzere bir nevi intihar ediyorlar ve filmimiz burada bitiyor.
Ben bunu bir intihar olarak görmedim, kimse görmedi. Aslında ikisi sadece bu dayatmaların olmadığı, mutlu olacakları, aralarında yaş-ırk-cinsiyet-statü farkı olmadan doğacakları bir dünyada tekrar buluşmak üzere sadece ufak bir yolculuğa çıktılar. Filmin esas bakış açısı buydu.
Bence hoş bir filmdi, depresif ama izlenesi. İçim acıdı ya sürekli farklı olanın dışlanması ve eziyet görmesi beni yıpratıyor. Çocuğumu ilerde herkese saygılı ve sevgi dolu olacak şekilde yetiştirmek istiyorum. Kimse olduğu kişi için utanmamalı ve dışlanmamalı. Herkes sevgiye ihtiyaç duyar ve herkes hak eder. O yüzden tipik lafımı söyleyeceğim: Kendiniz olun ve herkesi sevin. Din, dil, ırk, tercih ya da cinsiyet fark etmeksizin, hepimiz eşitiz ve insanız. Sevin ve daha çok sevin.
Sevgiyle kalın!
Puanım: 8/10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder