1 Temmuz 2021 Perşembe

I PROMISED YOU the MOON (Thai-2021)

Herkese merhaba! Uzun zaman oldu, herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken canınız sıkılacak ya da atlattığınız hayal kırıklığını bir daha hatırlayacaksınız. Farklı düşünen varsa gelin konuşalım ancak şahsen ben tüm sezon boyunca ya göz devirdim ya delirdim ya da sinir krizi geçirdim. Bu kadar. Yani diyecek çok şeyim var aslında ama nasıl giriş yaparım nasıl bu sıcakta bir köşede yığılmadan gerilen sinirlerimle yazabilirim bilmiyorum. Son bölümü 2 gün önce izleyebildim, sakinleşmek ve birazcık daha ılıman yaklaşabilmek için araya biraz zaman sokmak istedim açıkçası. Finalin yayınlandığı gün gelen kesitlerle büyük hayal kırıklığı yaşadım falan ama sonra bir dinginlik geldi. Hepsini konuşacağız. Uyarmak isterim bu ilk sezon ki gibi her şeyi tek tek anlatıp övgüler yağdırdığım bir yazı olmayacak.

Öncelikle bilmeniz gereken dizinin ikinci sezonuna adı veren ‘I PROMISED YOU the MOON’ ne anlama geldiği. Tutulamayan sözler demekmiş, oldukça manidar oldukça acı ve oldukça can sıkıcı bir haklılığı var adının.  O halde hazır mıyız? Hadi başlayalım, öncelikle meditasyon yapmanız önerilir. Uyarmadı demeyin!..

 



Konusu: Artık Teh ve Oh Phuket'e veda edip, kazandıkları üniversiteler için Bangkok'a taşınmış mutlu çiftlerdir. Ne var ki zaman geçtikçe arkadaşlarıyla daha fazla vakit geçiren Teh'in Oh'a karşı hissettikleri değişmeye başlar. Daha da kötüsü Teh, tiyatro klübündeki kıdemlisi Jai'den hoşlanmaya başlamıştır ve Oh bunu fark eder. Oh ve Teh bu engelleri aşıp mutluluğu bulabilecek mi? (Kaynak: Mydramalist)

 

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.

 

 

SPOİLER!!!

 

Sezonun ilk bölümünün açılışını bir marketten Teh prezervatif alırken yapıyoruz, o şapşal hallerine gülüyorsunuz (ki muhtemelen bu tek güldüğümüz yerdi?), taş-kağıt-makas oyununda kaybettiği için bu ulvi görev ona düşüyor ve devamında olanları sizin hayal gücünüze bırakıyor sayın yönetmenimiz, biz kendimizi denizin kıyısında sular bedenlerine çarparken birbirlerine sarılmış gökyüzünü izlerken görüyoruz ikiliyi. Sence nasıl olacak hayatımız diye soruyor Oh ayı izlerken. Yüzü durgun, Phuket’i arkada bırakıp yeni bir yola adım atacağı için korktuğu fersah fersah belli ediyor kendini. Teh ise heyecanlı olduğunu ve zamanla göreceklerini söylüyor ve kendimizi bir anda Bangkok’ta buluyoruz. Hoon (benim canım aşkım Hoon) ve annesi Teh’i yurda yerleştirmeye geliyorlar. Oda arkadaşı pek konuşmayan biri, daha doğrusu Teh ile pek muhattap olmamayı tercih ediyor. Vakit artık ayrılık vakti ve annesi ona şans getirmesi için tılsım uzatıyor. Hem de 2 tane. Teh şaşırıyor neden iki tane diye. Biri senin için diğeri ise Oh için diyor annesi. Şokta tabii, abisine sen mi söyledin diye çıkışıyor ama annesi kendinin anladığını söylüyor, birbirinize iyi bakın ve hayatınızı dolu dolu yaşayın diyerek kabul ettiğini oğluna sonuna kadar belli ediyor. Açıkçası bu rahatsız olduğum ilk nokta dizinin ikinci sezonuna dair, o kadar yüzeysel ve üstünkörü işlendi ki Teh ve annesinin o beklediğimiz konuşması, Teh’in out closet durumu. Yani bence büyük eksilerden biri buydu.



Sonra Bangkok sokaklarında buluyoruz kendimizi, Teh ve Oh sonunda orada buluşuyorlar ve Siam Center’da yemek üstü akvaryum keyfi yapıyorlar. (Eğer gitme şansınız olursa mutlaka uğrayın, inanılmaz bir akvaryumu var zaten dizi de birazını bize gösterdiler ama efsane bir yer, hatta gitmişken Madam Tussaud’a uğramayı da ihmal etmeyin. Hepsi yan yana zaten, internetten uygun fiyata alabiliyorsunuz, gişe de almayın sakın pahalıya geliyor. Ve alışveriş işini de Siam Center yapmayın, hep marka dolu ve çok pahalı ama efsane güzel ve değişik şeyler var ancak Outlet tarzı bir yer vardı çok ucuza şu an adını hatırlamıyorum ancak orayı tercih etmenizi öneririm. Yok para bol bende canısı derseniz helali hoş olsun, yerime de harcayın. Şahsen ben baya züğürt gezdim, aç gezdim ama iyi gezdim o yüzden ucuz yerleri bana sormalı sjdhk Neyse kamu spotum bu kadar.) Beni en şaşırtan şeylerden biri Teh’in ilk bölümde taktir ettiğim en azından karakter gelişimi oldu. Herkesin ortasında elini tutması, onu öpmesi falan, sonra ilerleyen sahnelerde tiyatro klübü-okul-Oh arası vakit ayırmak için çabalaması, Oh’un gönlü olsun diye birçok şeyle uğraşması falan hoşuma gitti, dedim bu cidden adam oluyor sanırım ki ilk sezon bazı konularda bizi delirtmişti hatırlarsanız. Bencildi, korkaktı ve bunların en temelinde yatan problem ise cinsel kişiliğini kabul edemiyordu ama hayır bize ilk bölümde artık kendinden emin, Oh ile olan ilişkisi için insanların ne düşündüğünü önemsemeyen daha cesur bir Teh gördük ki bu benim Teh’e aferin beni yanıttın kerata dediğim tek yer oldu sanırım. Çünkü devamında ömrümde nadir gördüğüm bir karakter çöküşü yaşadık, neyse geleceğiz dağıtmadan devam ediyorum ben. Annesinin onları kabul ettiğini söylüyor, delicesine seviniyor Oh. Yürürken bir afiş görüyorlar ve Teh bir gün bizde böyle olacağız diyor, ikimizde ünlü olacağız ve hep birlikte kalacağız. Söz veriyor, bir de bakıyorsunuz birçok şey için her bölüm bir söz vermiş, tutamayacağını bilse bile.



Teh tiyatro klübüne katılır, aslında oyunda yer almak ister ama şansına seçmeler bitmiştir ve Jai ona sahne arkasında yer verebileceğini söyler. Sizi ufak arkadaş grubuyla tanıştırayım. Kim grubun tek kadını, uzun zamandır kendini gösterebileceği bir rol kapmak için didinip duruyor ama her çaldığı kapı cevapsız kalıyor ama yürekli ve sevimli hatun kendisi. (Pis kandırıkçı sayfalar dizi öncesi Jai ve Kim sevgili olacak demişlerdi. Keklendik. Çok pis hem de.) Top, billboardları süsleyen oldukça iyi yapımlarda yer alan ünlü bir sima ve Teh’in rol modeli, kendisinin büyük hayranı diyelim. Ve Jai… ah Jai. Yönetmen olmak isteyen, insanı çok iyi gözlemleme yeteneğine sahip olan pek yakışıklı abimiz. (Kendisini normalde de inanılmaz severim Obi canım yerin bende hep ayrı) Ve tiyatro klübü bir oyun hazırlığında, Teh gece gündüz provalar-ev-okul-Oh arası koşturmalar arasında çok yoruluyor hatta uyku saatleri 3’e iniyor buna dayanamayan Oh bir süre yurdunda kalmasını ve oyun bitince yine vakit geçirebileceklerini söylüyor. Ve tüm bunlar olurken Oh hep yalnız, tek başına. Teh’i göremez oluyor, okulda arkadaş edinemiyor, evine ve arkadaşlarına özlemi bir gün tanıştığı bir arkadaş grubunda onu gözyaşlarına boğuyor ve o an onun ne kadar yalnızlık çektiğini ve mutsuz olduğunu görüyoruz. Ama iyi bir şeye vesile oluyor ve bende her ne kadar Teh sevmese de inanılmaz iyi arkadaşlar ediniyor. Çok yardımsever, kafa ve iyi çocuklar. Çok diğer karakterleri tanıtmayacağım ama Q’nun bizim için potansiyel Bas olduğunu bilmenizi isterim. Yeri geldi Oh için şövalye yeri geldi ağlayacak omuz yeri geldi sığınağı oldu, çok iyi çocuktu çok. Böylece Teh kendi hayatıyla uğraşırken Oh’ta bir yanda kendini farklı bir çevrede buldu ve yavaş yavaş aslında kendini tanımaya da başladı.

Teh’in oyunu çok beğenildi, devamı istendi ve aralarındaki bu yavaş yavaş başlayan uzaklaşma daha da arttı. Oh kendini arkadaşlarına, Teh ise kendi arkadaşları ve oyunlarına kaptırdı.



İkinci seneye geçtiklerinde girdiği seçmelerde her defasında *kız gibi davranması* üzerine elenince, okuldaki derslerinde oyunculuğu yapmakta iyi olmadığını fark edince Oh istediğinin bu olmadığını anlamaya başladı ve şans eseri arkadaşlarının reklamcılık dersinde bu konuda ne kadar iyi olduğunu ve bunu yapmak istediğini fark etmesiyle bölüm değiştirmeye karar verdi ki maalesef Teh bunu iyi karşılamadı ve arlarındaki büyük darbelerden birini bu vurdu. Teh’in Oh ile artık ortak noktaları olmadığını düşünmesine sebep oldu, çocuğun arkadaş grubunu meshul tuttu, Oh ile daha az ve okuldaki arkadaşları ile daha fazla vakit geçirir oldu ve bir anda kendimizi ilk sezon o aptal hareketler yapan Teh’i izlerken bulduk yine. Seçmeleri kazanamayınca arkadaşları ile gittiği yemekte yanlarına gelen Oh’a karşı soğuk davranışları, çocuğu herkesin önünde rencide etmesi, onu hep küçük gösterecek şeyler söylemesi… Ah o an öyle bir ekranın içine girip kafasını masaya çarpmak istedim ki size anlatamam. Oh ise Kim gibi uğraşıp başarısız olup durayım mı diyince işler daha da çığrından çıkmaya başladı. Ağzından bir anda kaçtı ama Kim duydu bir kere ve Teh arkadaşlarımın yanında nasıl böyle yaparsın diye bir güzel azarladı, sanki kendisi çocuğu dakikalardır orada ezmiyormuşçasına hem de dingil. Değiştin artık, o arkadaş grubun seni değiştirdi diyip durdu Oh ise peki ya gerçek ben buysam ve onlar kendimi bulmama yardım ettiyse, beni artık sevmeyecek misin diye sordu. Teh ne dedi peki? Belki de. Oh’un o gözündeki oluşan hayal kırklığı… Ah dana yine ağzı beyninden önce konuştu ve Oh’u gözyaşlarına boğdu. 1 hafta kadar konuşmadılar. Kim ve Top’un mezuniyet günü Kim’in hostes olmaya karar veridğini öğrendi ve kadına neden hayallerinden vazgeçiyorsun diye yağdı gürledi, sanki üstüne vazife gibi. Kadın ona hayatının zorluklarından bahsediyor, mecbur olduğunu ve bazen her ne kadar hayalin olsa da gerçek hayatın seni geri koyduğunu ve gerçekçi düşünmeye ittiğinden bahsediyor ama dinleyen kim… Ortamda ki en büyük drama queenliği yaparak kaçıp gidiyor, ondan haber alamayan arkadaşları da Oh’a haber veriyorlar ve Oh yine o lafları yutup endişelendiği için çocuğu aramaya koyuluyor ve buluyor da.




‘Özür dilerim. Haddimi aştım.’

‘Yıkılmıştım.’

‘Korkmuştum. Her şey için. Arkadaşlarını suçlamak istedim çünkü eğer bunun kendi fikrin olduğunu düşünseydim beni terk edeceğinden korktum.’

Ve yine yüce yürekli Oh affetti. Ona anlayış gösterdi. Sorunlarını bana söyle konuşarak her şeyi aşarız dedi. Yine Teh kendini kabul ettirdi.




Geldik sezonda en nefret ettiğim bölüme. Bu bölüm 1 saat ya gençler sanırım Oh sadece 10 dakika vardı. BU bölüm özet geçeceğim anlatmak bile asabımı bozuyor. Biz bu bölüm birlikte vakit geçiren kıdemli ve alt sınıfın yavaş yavaş birbirine karşı olan çekimini gördük. Sanki birbirini yeni tanıyan ikili ne kadar ortak özellikleri olduğunu fark edip aşık oluyorlardı. Hava da o ufak cinsel çekim vardı. Teh her defasında Oh ile ne kadar uzaklaştıklarından, artık onu tanımadığından bahsediyordu. Tüm suçu ona, çocuğun arkadaş grubuna atıyordu. Oh okul projelerinden geri kalan her vaktini ona ayırıyor, Teh ise Jai ile başbaşa yemeğe gidiyor ama arkadaşlarımlayım diye yalan söylüyordu. Adamın ona ilk seksini hatırlamak için onunla yatmasını söylediğinde Oh ile sırf adam dedi diye yatıyordu (diğer sebebi de adama karşı hissettiği cinsel gerilim) ki yavrum Oh gülümseyerek uzun zamandır bu kadar özel olmamıştı özlemiştim diye gülümsüyordu. Erik şarabından nefret ettiği halde Jai ona verdi diye bayılarak içiyordu. Adam ne dese yaptı. Oh ise işlerinin ardından onun için poster ayarladı, gelen teklifleri kibarca reddetti ve sonuna kadar yine saf aşık halinde devam etti.



Afişi teslim edeceği gün ise prova odasının kapısında kalakaldı. Teh ve Jai öpüşüyordu, hem de baya ateşli bir öpüşme. Prova mıydı? Yoksa başka anlam taşıyan bir öpüşme miydi? Emin olmak için gözlemlemeye başladı. Ki aslında öpücük Jai’nin Teh’i karaktere girmesini sağlamak için yapılan bir şeydi. (Size Jai hakkında biraz aydınlatmak isterim. Kendisi ilk yılında James adında biriyle çıkıyor, adam da yönetmenlik okuyor ve kıdemlisi. Bu yazılan IPYTM adı geçen senaryo ona ait ve Teh’i başrol olarak oynatıyor ve öğreniyoruz ki bu aslında James ve kendi hikayesiymiş. Bitirme tezi olarak ikisinin hikayesini anlatıyor. Oyunu için öğretmenleri ile gizli bir aşk yaşıyor, Teh karaktere daha iyi girsin diye ona karşı olan ilgisini kullanıyor. Kesinlikle etik bir karakter değil ancak kızdığım ya da nefret ettiğim bir karakterde değil. Oldukça gerçek hayatta var olan ve sizi yolunuzdan saptırmaya çalışan sadece çıkarlarını düşünen biri gibi düşünebilirsiniz. Oyunu için Oh’u ona unutturuyor ve bunun için Teh sağolsun çabalamasına gerek bile kalmıyor.) O gün hiçbir şey olmamış gibi davranıyor Oh, ertesi gün afişleri teslim ayağına gelip provayı izlemeye kalıyor. Teh bir tutuşuyor tabii oynayamıyor ama Jai onu köşeye çekip kulağına bir şeyler fısıldayınca baygın bakışları eşliğinde büyülenmişçesine oynuyor karakterini. Oh’un kafası daha da karışıyor. O yüzden Jai’yi tek gördüğü bir an da soruyor. Sizi gördüm, neden öpüşüyordunuz? Aldığı cevap ise biraz komik. O bir oyuncu, birileriyle öpüşecek. Her defasında böyle paranoyak mı davranacaksın? Iıııı şey, hayır?



Akşam arabada oturduklarında aynı soruyu Teh’e de sordu. Başta kalakalan Teh hemen sadece oyun için olduğunu ve role girmekte zorlandığı için Jai’nin ona yardım ettiğini falan geveledi. Komik olansa aslında senaryo da öpüşme bile yok ve bunu Oh’ta biliyor. Neyse yine araya soğukluk girse de Oh alttan almaya karar verdi ve geldik oyun gününe. Her şey güzel, Oh çiçeğini de almış gelmiş. Oyun beğeniliyor, hatta Teh bir yapımcıdan cast teklifi bile alıyor ama o anca sevinçle Oh’a sarılacağı yerde o her tarafta gözleriyle Jai’yi arıyor büyük haberi vermek için. Oh kırgın gözlerle izliyor tabii ama diyor hayır kötü düşünme Oh. Sonra ise oturuyorlar, eğlenceye gidilmiş herkesin keyif yerinde. Teh ise gözleriyle hep Jai’yi kesiyor, adam kalktığı an tuvalet diyerek koşuyor arkasından ki Oh elbette yemiyor bunu. (Allahım sanki Türk dizsi anlatıyorum yazarken fark ettim, neler yaşandı bu dizi de yaa???)

Jai’yi bir köşede oturmuş buluyor hemen ufak tefek sohbet ediyorlar.



‘Seni özleyeceğim. Ben Akin’in sende benim faeng’imdin (sevgili).’

‘Teh tüm bunları oyunum için yapmıştım, hepsini planladım.’

‘Her eylemin altında bir gerçek yatar demiştin. Tüm olanları bir anlamı yok muydu?’ (Yazarken bile tepem atıyor hala)

‘Sadece oyunum başarılı olmasını istedim.’

‘Bana bunu yapma.’

‘Asıl sen yapma. Bir oyuncusun, kendini kontrol etmelisin. Her defasında böyle olmamalısın, bu da benim yönetmenlik şeklim. Bunu kabullen.’



Ve bu sözlerle onu orada bırakıp gitti, Teh ise üzgün üzgün Oh’un yanına döndü. Bakın tekrar yazıyorum. Oh’un yanına döndü. Aşkını itiraf ettiği adamdan red alınca sevgilisinin yanına döndü. Teşekkür ederim devam ediyorum. O ara karaoke var bunları sahneye çıkartıp şarkı söyletmeye başladılar. Teh malı ise sahnede Oh ile şarkı söylüyor güya ama gözler Jai’de. Sözleri onun gözlerine bakarak söylüyor. Eh tahmin üzerine bu bardağı taşıran son damla oluyor ve bazı şeyleri artık kabullenmek istemese de görmezden gelemiyor Oh ve ortamı terk ediyor. Dingil Teh peşinden gidiyor tabii.

‘Daha ne kadar kör gibi davranmalıydım? Beni aptal mı sanıyorsun? Beni aptal mı sanıyorsun?’



O çiçekle ağlayarak buna vurdu da vurdu, dedim içimden az da suratına vur, hatta asıl çüküne geçir ama yok çocuğum ağlayarak oradan sinirle gitti. Sonra noldu peki ahahahahha hala eğleniyorum o anda. Bu Teh dingili ağlarken bir dönüyor Jai orada tüm sahneyi görmüş böyle umutla bakıyor adama ama Jai arkasını dönüp bakmadan ortamı terk ediyor, onu afedersiniz göt gibi bırakıyor. Diyorum içimden oh olsun sana ohlarım olsun sanaaa, daha da beter ol. Neyse.

Yine tabii Jai’den yüz bulamayan Teh af dilenmek için Q’nun evinde kalan Oh’un kapısına dayanıyor. Çok üzgünüm beni affet, senden ayrılmayı bir an bile aklımdan geçirmemiştim, hem onu görmeyi bıraktım inan bana diyor. Bakın hele lafalara. Eğer Jai orada seni reddetmeseydi bu konuşmayı yapıyor olur muydun? Asla. Hem sen değilsin konuşmayı kesin, Jai. Şunda anlaşalım. Aldatmak birisiyle yatmak, öpüşmekte değil aslında. Kalbinin kayması, onu farklı şekilde düşünmende yeterli. Fiziksel temastan daha öte ve daha aşağılayıcı bir şey. Oh aldatıldı, hem de Teh yüzsüzce gelip ayaklarına kapanmaya kalktı.



‘Sana artık güvenmiyorum. Aradığın şeye sahip değilim, belki de en başından beri o ben değildim. İleri de sonunda ona sahip biri gelirse ne yapacaksın? Gideceksin.’

‘Oh hayır-‘

‘Ayrılalım. Defol.’

Oh ağlarken Teh üzgün ayaklarına yatarak ortamı terk ediyor mecburen. Kaybettiğini çocuğu anlıyor. Şirket teklifi ile diziye başlayacak ama bunun için Oh ile olan tüm fotolarını silmesini istiyorlar ve yapıyor. Sanki Oh hiç hayatında olmamış gibi yaşamaya başlıyor ve son bölüme geçiyoruz.



Aradan yıllar geçti diyorlar insan bir 3-5 sene bekliyor ama altı üstü bir yıl geçmiş neyin tribi bu diyor insan. Teh daha son sınıfta tezini yapacak ama senaryo için konu bulamıyor. Çok ünlü bir oyuncu olmuş, hatta rol arkadaşı kadınla çıkıyor ki onunla da özür dilerim diye ayrılıyor ahahah Teh tam bir şezo. Bana bakmayın acayip kılım Teh’e izninizle bulduğum yerde kendisine 3-5 giydirmek istiyorum. Ancak hayatından hiç mutlu değil, Top ile konuştukları bir gün ne kadar boş ve mutsuz hissettiğinden bahsediyor. Oh ise çok başarılı olmuş okulunda, daha ilk sunumunda bir iş yerinden teklif alıyor. Arkadaşları ile araları çok iyi ve Teh’i ekranlarda gördüğünde yüzünden hafif bir tebessümle izliyor. Teh’i atlatmış ve onu geride bırakmış, kendiyle çok daha barışık, kendini sevmeyi öğrenmiş bir Oh görüyoruz ve bu insanı çok mut ediyor. Bu arada Q’nun da aslında Oh’a boş olmadığını ama çocuğun travmatik son ilişkisi ve arkadaşlıklarını bozmamak için adım atmadığını fark ediyoruz, ah ah Oh mal cidden sizin gibi (Bass ve sen) çocuklar varken bu mal Teh neymiş? Neyse bir gün yapacakları görüşme için beklerken bir de kimi görsün Teh, Oh tam karşısında. Tuhaf ve saçma bir ortam oluyor aralarında ama ufak tefek konuşuyorlar, Oh ona tezi hakkında fikirler veriyor, kadınla çıktığını ve ayrıldığını öğrenip onu yine biri için çabalamadan bıraktığı için azarlıyor falan ama genel olarak Teh’i geri de bırakmış ve bazı konular hakkında rahatça konuşabilen bir Oh görüyoruz. Sanırım onun bu hali de Teh’i şaşırtıyor ve onu unutmuş olmasına üzülüyor.



Teh tez çalışmasının gösterisi için onu davet ediyor ki bunun yanında Hoon bebeğimin düğün davetiyesi de var, Oh’ların otelinde yapacaklar düğünü. Oh oyuna gidiyor ve oyunun aslında ikisinin hikayesi olduğunu fark ediyor. Eski anılar beynine doluşuyor ve daha oyunun başlarındayken daha fazla izlemeye katlanamayarak ortamı terk ediyor. Teh’te arkasından tabii.

‘Ne istiyorsun?’

‘Mutlu olduğum bir anı yapmak istedim ve benim en mutlu anım sensin. Yeni insanlarla tanıştım, bana ilgi gösterdiler ve iyi hissettirdi. Seni atlatmama yardım ettiler ama o gün seninle karşılaştığımda yeniden aşık olduğumu hissettim. Lütfen yeniden başlayamaz mıyız?’

‘Bana önceden söz vermiştin. Biliyor musun merak ediyorum, beni her sevdiğini söylediğinde içten miydi? Eğer öyleyse aynısını başlarına nasıl hissedebilirdin? Şimdide gelmiş sana inanmamı mı istiyorsun.’



Red cevabı ile Oh oradan ayrıldığında zil takıp oynayacaktım. Çok ciddiyim kalkıp göbek atasım geldi dedim işte bu, güçlü duracak ve kendi hayatına bakacak. Oh’tan çok umutluydum o an. Ama sonra yalan oldu bizim iş. Devamı geliyor.

Sahneye kim geldi bilin bakalım??? Bas beybisi. Biz tabii minnoş kekimizi görmekten dolayı 4 köşeyiz. Pekte yakışıklı olmuş çocuğumuz. Yumuş yumuş olmuş izlerken Oh Bas’a akıl danışıyor, böyle böyle oldu sence ne yapmalıyım diye. Yani şimdi onu seven çocuğa gelip bunu sormasına mı yansın insan, Bas’ın ciddi ciddi yorum yapmasına mı yoksa Oh’u dönmesi için cesaretlendirmesine mi? Açıkçası Bas’a içim gitti. Orada bunun iki sonu olduğunu söylüyor ya denediğin için aynı hataya düşer ve üzülürsün ya da şansını verip mutlu olabilirsin. Bu riski almadan neler olacağını bilemezsin değil mi diyor. Haklı aslında. İlk sahneyi gördüğümde onu dönmesine ikna ettiğini düşünüp biraz kızmıştım ama baştan sona adam akıllı baktığımda aslında hiç de öyle olmadığını fark ettim. Oldukça mantıklı ve gerçekçi bir yorumda bulundu, hatta taraf tutmadan böyle bir konuşma yaptığı için içimden dedim ki aptal Oh yine bize gül gibi çocuğu bıraktığını kanıtladın. Aptal Oh, hem de çok aptal.



Oh kafası karışık düşünüyor. Teh’in ona ayrıldıkları dönem attığı mesajları hiç okumamış ama bu sefer bakıyor onlara. Teh ne kadar üzgün olduğundan, ondan nefret etmekte sonuna kadar haklı olduğundan, kimsenin onun yerini dolduramayacağından falan bahsediyor. Pişman olduğunu dile getirdiği her an Oh’un gözünden bir damla daha düşüyor ve biz kendimizi Hoon’un düğününde buluyoruz. Tüm eski grup toplanmış, bir tek Oh eksik. Eski günlerden konuşuyorlar, Hoon’u tebrik ediyorlar. Her şey yolunda gibi görünüyor ama Teh aslında içten içe kahroluyor. Derken Oh geliyor. Buraları anlatasım bile yok pufs akshkajh Oh’un annesi ile konuşuyor, Hoon’u tebrik ediyor ve tüm bunlar olurken Teh’in gözleri parlıyor, umutlarının yükseldiğini hissediyor ki zaten Oh’un kabullenmişliği buram buram belli ediyor zaten kendini. Asıl komedi sahne geliyor. Gelin buketi atılacak, kim tutuyor bilin bakalım? Oh asbhjkda Allahım. Gevşek birkaç espri bekledim ama olmadı ortamda neyse.

Teh sahilde okyanusu düşünceler içinde izlerken yanına Oh geliyor.



‘Hep sorun yaşayacağız. Artık büyüdük ve değiştik, baksana artık birbirine aşık olan o ilk kişiler değiliz.’

‘Demiştin ya kimse senin yerini dolduramaz diye, kimse senin de yerini dolduramaz.’

‘Gülen gözlerini görmek istiyorum, gülünce ortaya çıkan gamzelerini görmek istiyorum, seni merak ediyorum. Yarınlar için söz vermesekte olur, sadece anımızda beraber olalım. Ben seninle olmak istiyorum. İleri de problemlerimiz olursa konuş benimle. Çözmeye çalışalım ve eskisi gibi kolay pes etmeyelim, olur mu?’

(Yine Oh konuştu, yine o orta yolu buldu ve olan her şeyi sineye çekti ki sanki suç onunmuş gibi bir konuşmaydı. Kafalar bir milyon.)



Öpüşme, zırlak bir Teh ve duygulanmış bir Oh. Sonrasında da Teh IG hesabına ikisinin fotosunu ekliyor, evet dedim diyerek buket ile ki bunu herkes görüyor Top, Kim (çıkmaya başlamışlar), tüm arkadaşları Oh’un (üni ve lise) ve Jai. Ne yaptın diyor Oh keşke paylaşmasaydın, sen ünlüsün. Teh ise al işte ilk uğraşmamız problem ve dizimiz bitiyor.

Pekala sanırım yazarken bende bittim. Şimdi genel eleştiri yapmam gerekirse, bahsettiğim gibi büyük bir hayal kırıklığıydı benim için. Aldatmayı meşrulaştırmayı ve aldatılan kişinin yine bir noktada o kişiyi geri de bırakamayıp kendi ayakları üzerinde durup hayatını daha mutlu ve kendinden emin ilerlemesi yerine yine geçmişteki anılar ve ilk aşk sevdasında tutuklu kalan bir hikaye gördük. ITSAY çok özeldi, çok anlamlıydı ve gerçek bir ergenlik iç karmaşasını bize dolu dolu vermişti. Teh’in o iç karmaşasını, kafa karışıklığını içimize kadar hissetmiştik. Bencil bir karakterdi, karşının duygularını önemsemeyen ve kendi kafa karışıklığı içinde etrafını da üzen ama bir şekilde sonlarında kendini bulup bunları düzeltmeye çalışan, sevgisi için kabulleniş ve emek veren bir karakterdi. Gelişim açısından çok başarılıydı ancak IPYTM geldiğimizde ilk bölüm beni hayretler içinde bıraktı çünkü Nirvana yapmıştı, gerçekten anlayışlı ve Oh’a çok değer veren bir Teh gördük. Dedim ki utan Özge çocuğa haksızlık etmişsin, baksana nasıl da titriyor Oh’un üstüne. Ancak bir anca işler tersine döndü ve gördüğüm en feci karakter çöküşüne şait oldum. Bu bir büyüme ve olgunlaşma hikayesi değil, bunun hayatı tanımak ya da kendini tanımak ile de alakası olduğunu düşünmüyorum. İsterseniz fazla idealist ya da gerçekçi olmayan diyin ama Teh’in davranışlarının bir savunması olduğunu düşünmüyorum. Çok ilginçtir ki Th’i haklı bulan ya da yaptığını doğal karşılayan çok var, pekala doğal olabilir ancak aldatmayı meşrulaştırıp ikisinin birleşmesini istemeniz pek doğru değil açıkçası. Benim gözümde IPYTM aldatmayı meşrulaştıran, aldatılanın neredeyse kusura bakma seni elimde tutamadım yiğidim dediği saçma salak bir yapımdı. Ve lanet olsun ki kabul etmem gereken şu, gerçekçiydi. Çünkü olan bu, gerçek hayatta olan bu. %5 belki hayatına kendi ayakları üzerinde geriye dönüp bakmadan devam ediyor, o yüzden aslında bize gerçekçi bir kesit sundular. Tek umudum Teh’in akıllanmış olması ve bundan sonra mutlu oldukları gerçeği, eh bilemeyeceğiz ama öyle düşünmek istiyorum. Ve dizinin sonuna ben olsam şunu eklerdim.

‘Eğer beni bir daha aldatırsan çükünü keser eline veririm.’ – OH



Puanım: -10/10.

(Şaka şaka hoş karşılamasam da çekimler, gerçekçilik payı iyiydi. O yüzden gerçek puanım : 8/10.)

BKPP başka yapımlarda görmek umuduyla. Oyunculukları başka seviye de, gerçekten.

BK seni çok seviyorum ancak karakterinden nefret ediyorum ve PP… ah senin kadar güzel bir şey var mı bu BL dünyasında? Çok güzelsin, çok yeteneklisin. İkinizin de yolu açık olsun, bolca ve çokça seviliyorsunuz.

Sevgiyle kalın, umarım çok kızmıyorsunuz bana ve yazdıklarıma.

Öpüldünüz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Mayıs 2021 Perşembe

 

Herkese merhaba!! Uzun bir süredir yoktum affınıza sığınıyorum. Aslında uzunca bir sürede oturamazdım yorum yazmak için bilgisayar başına ya dün gece gönlümü fetheden bu seriyi bitirmişken, hakkında yazmadan duramadım. Öncelikle bu serimizdeki BKPP çiftini daha önce My Ambulance'de izlediğimi belirtmek isterim, eğer spoiler yemek istemiyorsanız bu satırları atlamanızı öneriyorum. MA'ya, Davikah'ın sıkı fanı olduğum için şans vermiştim ama o da ne kalbimi çalan başkası olmuştu, Dao ve Tew ikilisi. İnanır mısınız ITSAY ile paralel giden o kadar çok sahnesi vardı ki bir an tüm dizi takipçileri sonunda birinin öleceğine neredeyse emin olduk. Neden mi? Malesef Billkin'in canlandırdığı Dao karakteri hayatını kaybediyordu, daha yeni yeni birbirlerine ısınmışken Tew'in kollarında can vermişti. Yani korkmakta sizce de haklı değil miyiz? ITSAY izleyenler ambiyanstan ve olaylardan ne demek istediğimi anlayacaklardır.



Billkin ve PPKrit uyumuna gelirsek... Ah... Açıkçası uzun süredir bu kadar içime işleyen bir çift olmamıştı. WangXian, Mewgulf ve Maxtul'den sonra sanırım bir diğer göz bebeğim oldular. İkisi de Nadao'ya birbirlerine yakın zamanlarda katılmışlar, çok yakın arkadaş olmuşlar, belki de bu mükemmel uyum ve ahenkin sebebi birbirlerini uzun süredir tanımaları ve çok yakın olmalarından kaynaklanıyordur, kim bilir. Billkin 'Eğer dizideki karakterimi bu kadar gerçekçi ve iyi yansıtabildiysem bu PP sayesinde, o değil de başkası ile beraber çalışsaydım, Teh karakterini bu kadar iyi oynayamayabilirdim' diyor. Dizi çekimlerinin daha provaları yapılırken o kadar içten ve kaptırarak oynamışlar ki yönetmen ve ekip onlarla beraber ağlamış... Ki diziyi izleyen sizler her bir karesine, ambiyansa, müziklerine ve her şeyden önce Oh ve Teh'in hayatıyla bütünleşerek kendinizi dizi olduğunu unuttuğunuz bu hayat hikayesine kaptıracaksınız. O halde hazırsanız içimizi titretip sizi bu sonbaharın kasımda aşk başkadır zamanlarında oradan oraya savuracak olan dizisi 'I TOLD SUNSET ABOUT YOU' hakkında konuşmaya ve hikayesine göz atmaya hazır mısınız? Ah dostlarım sıkı durun, çünkü sizi tam bir duygu rollercosterı bekliyor!

 

Konusu: Tekneyi yolundan uzaklaştıran bir fırtına misali karmaşık ve dengesiz duygularla birbirlerini tanıyan iki lise öğrencisinin hikayesi. Yaşadıkları huzur verici Phuket'in tersine...

 

(Kaynak: Mydramalist)

 

Buradan sonrası spoiler, dizinin kısaca anlatımı ve benim görüşlerimi içerecektir. O yüzden spoiler yemek istemeyen kuşlarımı sevgiyle kucaklayarak derhal okumayı bırakmalarını öneriyorum, demedi demeyin canlar ben uyardım.

 

SPOİLER!!!

 



Teh ve Oh yeni başlayacakları okuldaki patlayan fişeklerden kaçıp kulaklarını kapatırken tanışıyorlar. Oh bir anda Teh ve ailesinin yanına sığınmış, kulakları kapalıyken kendi yaşlarındaki oğlanın gözlerine bakarken buluyor kendini, sonrasında ise yakın arkadaş oluyorlar. Beraber oynuyor, sahildeki gizli mekanlarında yüzüyor, Teh'in ailesinin mekanında Hokkian Mee yiyorlar ve günlerini diğer 3 yakın arkadaşları ile eğlenerek geçiriyorlar. Yine hep beraber Teh'in evinde oturmuş Hokkian Mee yerken Yongjian izliyorlar, kendisi o zamanların meşhur tarihi bir dizisi ve Teh o kadar büyüleniyor ki bir oyuncu olmak istiyor, tıpkı Yongjian gibi. Onu destekleyen, cesaret veren Oh oluyor hep. Oh'un ise bir amacı yok, hayali yok, her şeyden çabucak sıkılan daha ne istediğini bulamamış bir çocuk daha. Teh'in bu kadar tutku ve istekle oyuncu olmak istemesi ona ilham oluyor, çocuğa rol çalışmasında yardım ediyor ve hep destek oluyor. Ancak okulda yapılacak olan Yongjian oyunlarındaki seçmelerde öğretmenleri başkarakter olarak Oh'u seçiyor, başta çocuk istemese de sınıf arkadaşları ve her ne kadar üzülse de Teh'in desteği ile kabul ediyor ancak Oh'un bundan zevk alması, oyunculuğa attığı adımın onu mutlu etmesiyle Teh ile aralarında kara bulutlar dolanmaya başlıyor. Gösteri günü kavga eden ikili yıllarca konuşmuyorlar, taa ki üniversite sınavı öncesi girmeleri gereken Çince sınavı için gittikleri kursa kadar...

 

(Kalın yazılan diyaloglar : Teh , italik Oh, altı çizili olanlarsa Bass ve Hoon)

 

''Boşversene! Nasılsa senin gibi biri bir gün oyunculuktan da sıkılır ve bırakır!"

 



Teh sınıfındaki bir kızla flörtleşiyor, istediği üniversitenin yetenek sınavını gayet başarılı bir şekilde tamamlamış, anlayacağınız hayatı gayet tıkırında giderken Çin'ce sınıfının önünde eski arkadaşları ile şakalaşıyor, peki ya içi? Ah Oh'u yıllar sonra görecek olmanın tedirginliği ile yavaşça içeri giriyor. Çocuğun yüzü Teh'i görmesi ile yavaşça gülümsemesini kaybediyor, yerini çatık kaşlar ve düz dudaklar alıyor. Böylece yıllar sonra tekrar karşılaşan bu eski iki arkadaşın 'rakip/düşman' yarışmaları burada başlıyor. Teh çocuğun Çince sınav kağıdına bakıyor 9/30, sınavdan geçmesi imkansız kendisi ise 30/30 yapmış, içten içe kahkaha atarken Oh'a yakalanıyorsa da gülümseyerek geri yerine dönüyor. Çocuğun ünlü bir oyuncuya benzetildiğini duyunca kendi de saçı başı değiştirip havalı olmaya çalışıyor, Bass'ı överek kendini ezmeyi amaçlayan çocuğa karşı tıslamadan duramıyor tabii...

 

'Neden benimle uğraşmak yerine ders çalışmıyorsun. Notların çok düşük, asla üniversiteye giremeyeceksin.'

 

Açıkçası burası Teh'i sevip, Oh'a karşı ön yargılı olduğum kısmın sonuydu, bu andan itibaren en sevdiğim, her an içime alıp saklamak ve korumak istediğim Oh oldu. Bu kelimeler Teh'in ağzından çıktığında Oh'un o bakışları ve dolan gözü... Ah güzel bebeğim benim. Teh'de söyler söylemez pişman oldu ama onun o bazen ayarı olmayan dili kalbi ve beyninden önce konuştu işte ne yaparsınız. Yetenek sınav sonuçları açıklanınca ise tahmin ettiğiniz gibi Teh geçiyor ve sınava girmeden yetenek sınavı ile üniversiteye girme hakkı kazanıyor, Oh ise başaramıyor malesef. O an ki üzüntüsü ve Teh'e yenilmiş olmanın verdiği utanç ile kendini herkesten kaçarken buluyor Oh, ancak çocuğun desteğe ihtiyacı olduğunu düşünen ve ona asla başaramayacağını söyleyen Teh pişmanlığı ile beraber onun peşinden gidiyor. Ama elbette içi kan ağlayan Oh'a kendini affettirmekte zorlanıyor ancak bir şekilde az da olsa çocuktan özür dileyerek ona doğru bir adım atıyor.

 

"Özür dilemek istiyorum, olan her şey için."


 

Tüm arkadaş grubu stres atmak, birazda Teh ve Oh'un beyaz bayrak çekmelerini kutlamak için ikilinin küçükken hep takıldığı gizli mekanlarına gidip biraz eğleniyorlar. Herkes su da birbiriyle takılırken, Oh ağacın dalına oturmuş sessizce karşıyı izliyor. Çocuğu tek gören Teh hemen bu fırsatı değerlendirip suları ısıtmaya koşuyor tabii. (Burası arkadaşlar jealousy is loading kısmı, dikkatli izleyen herkes beni anlar, Billkin o minik şekerpare göbeği eşliğinde ekranda yürürken soldan soldan gözüne gelen sudan dolayı hafif kısarak bakan yağız bir delikanlı var, kendisi benim dizideki bebeğim Bass'a dikkat lütfen. Kendisi gruba lise döneminde katılan şeker ve koca yürekli yakışıklımız.) Eski günlerden bahsediyor, ufak ufak gülümsüyorlar ama aralarındaki tuhaf hava elle tutulur düzeyde. Teh çocuğu eski günlerdeki gibi yine evine yemek yemeye davet ettiğinde, Oh belki arkadaş olabilir ama seninle eskisi gibi olabilir miyim bilmiyorum diyor, aslında Teh'in ona karşı söylediği senin gibi biri nasılsa sıkılıp bırakır demesi o kadar çok üzmüş ki onu ... Yavaştan almaya karar veriyorlar ve ertesi sabah Teh'in tüm Çince kitap ve hazırladığı notlarını motora atmış Oh'a verirken görüyoruz. Ona ders çalıştıracak ve böylece çocukla sık sık vakit geçirerek eskisi gibi yakın arkadaş olacaklar. Mükemmel plan değil mi? Ah bir bilse...


 

İkili vakit geçirdikçe aslında eski günlerini ve birbirlerinin en yakını olmayı ne kadar özlediklerini fark ediyorlar. Teh'in evinde Hokkian Mee yiyor, Çince kartlarına çalışıyor, eskilerden konuşup iyice yakınlaşıyorlar. Oh gitmek istedikleri üniversiteden telefon alıyor, eğer yetenek sınavından biri kayıt yaptırmazsa ilk yedek kendisi, deli gibi seviniyorlar buna tabii ama yine de azimle çalışmaya devam ediyor Oh. Yine çalıştıkları bir gün dışarı çıkmayı teklif ediyor Teh ve takılacakları kafeye geldiklerinde bir de bakıyor tüm arkadaşları orada. Meğer Oh onları çağırmış, ne kadar çok o kadar iyi onlarda bizim arkadaşımız diyor. Güle eğlene diğerleri ile konuşuyor, saçma şeyler hakkında konuşup (Oh burada bakir öleceğinden falan bahsediyor, kendisi grup içerisinde sevgilisi daha önce hiç olmamış tek kişi ve çocuklar bu konuda uğraşıyorlar baya) deli gibi eğleniyorlar. Ancak karşı sandalyede çatık kaşları ile gözünü Oh'a takmış bir Teh var. Anlam veremediği bir şekilde somurtarak oturuyor, Oh sorduğunda geçiştirip lavaboya gitme bahanesi ile kalkıyor, Oh'ta peşinden tabii.


'Sorun ne?'

'Haklısın benim sorunum ne?'

 

Sabahına Teh sınıf arkadaşlarına hala bakir olduğunu söylüyor, diğer ikisi oldu o zaman modunda tabii. Yani düşününce bir anda arkadaşım bana bunu söylese bir dumur olurdum ki onlarda oluyor. İçine dert oluyor tabii, eve gidip üstüne eski üniformasını giyip Oh ve diğerlerinin okuduğu okulda alıyor soluğu. Oh kafası karışmış bir şekilde neden geldiğini sorduğunda seninle konuşmam lazımdı diyor. Sadece birbirimize en yakın olduğumuzu sanıyordum, onlarla özelini paylaşmandan hoşlanmadım diyor (Her yakın arkadaş buna bu kadar sinir olur mu? Pekala belki olur, bende hoşlanmazdım ama Teh'in ki çok ayrı boyutta ancak buna da tamam). Oh en yakınım sensin benim diyerek daha önce kimseyle paylaşmadığı, hatta kendi içine gömdüğü bir sırrını anlatıyor. Bass'dan uzun zamandır hoşlandığını... Teh bunu bir coşku ile karşılıyor ki sanırsınız kendisi hoşlanıyor çocuktan. Neyse Teh çocuğa taktikler vermeye başlıyor. Otururken kolunu ya da dizlerini Bass'a değdirmesini eğer çekmezse çocuğunda belki ondan hoşlandığını ve şansı olabileceğini söylüyor. Oh denemeye çalışıyor ama çekinerek geri yapamıyor... Diğer bir denemede ise arkadaşları kız arkadaşlarından bahsedip kızların güzelliği hakkında yorum yaparken Teh, Oh'un çocuğun tepkilerini iyi izlemesini söyleyerek bombayı atıyor masanın üstüne. 'Oh'u tavlamaya çalışıyorum.' Masada şok nidaları yükseliyor tabii, Bass ile Oh göz göze gelince Bass gözlerini kaçırıyor, Teh sadece eğer senden hoşlanıyorsa bunu yapıyor demişti. Yani aslında Oh için umut ışığı doğuyor. İstediğini elde eden Teh şaka olduğunu söyleyerek olayın üstünü kapatıyor, Bass Oh'a beraber ders çalışmak istediğini söylüyor. Yüzlerinde koca bir gülümseme ile o günün akşamı konuyu uzun uzun konuşuyorlar. Ders çalışmalarını erteliyorlar, Pazar gününü Oh Bass'a ayırıyor, Teh ise kız arkadaşı Tharn'a...

 

'Ondan neden hoşlanıyorsun sadece yakışıklı diye mi?' 

'Çok kibar, özellikle bana karşı. İyi bir insan ve beni her zaman dinliyor ve destekliyor.'



 

Teh sahilde kız arkadaşı okyanusa karşı çizim yaparken yanında oturmuş elinde telefon, gergin bir şekilde ekrana bakıyor, bakıyor ve bakıyor. Oh'un Bass ile beraber paylaştığı bir fotoğrafı görüyor, sonrasında ise gelen mesaj... İkilinin bacakları birbirne değerken çekip atmış Oh, bak diyor bacaklarını çekmedi! Mesaja cevap vermeden hızla karşılığında Tharn'ın fotoğrafını çekip hep seninle olacağım yazıp atıyor hikayeye ve görenleri tek tek inceliyor. Ama istediği isim bir türlü girip bakmıyor hikayesine... O anki gelen dürtü ile beraber kızı öpüyor... Ah Teh ah. Ertesi gün ise Oh'u görmezden geliyor, herkesle konuşurken çocuğun yüzüne bile bakmıyor... Oh yine anlamıyor tabii olanları kuşum. Bass ile tek kelime etmeden gün boyu arabaya atlayıp gidiyor ikili, Teh ise elinde telefon bugün kelime çalışamadık diyip tam atacakken şarjı bitiyor. Motorunu çalıştırıp telefona az da olsa şarj ediyor tam mesajı atacakken vazgeçiyor. Onun yerine limana gidip çocuktan önce tekneye binip onu bekliyor... Oh ise çocuğu görünce bir şaşırsa da sessizce önlerde bir yere geçerek oturuyor ve yolculuk boyunca uzak köşelerde yolculuk ederek Oh'un ailesinin oteline geliyorlar, çocuk inip evine gidiyor, Teh ise arkasından bakmakla yetiniyor tabii. Tam kesmiş umudu kafasını koltuğa yaslamış unuturken arkadaşım ile konuşacağım cümlesini duyunca kendine çeki düzen verip oturuyor dik bir şekilde. Çocuğu başlıyor kelime çalıştırmaya... Oyh Teh diyorsunuz. Çocuğun ders çalışmadığı ve dikkatini dağıttığı için kızdığını söylüyor... Eğer bir şeye kızarsan bana söyle, ne kadar aptalca da olsa sana gülmeyip dikkat edeceğim diyor Oh. Ah Oh düşünüyorum da sen çok fedakarlık yaptın güzel çocuğum hem de çok, olgun olan hep sen oldun, Teh'i el üstünde tutan hep sen oldun... Dizinin o dikkat çeken sözleri burada geçiyor. 'Benim vaktimi başkalarına verme.' 'Sende benimkini.' Birbirleriyle şakalaşırlarken Oh yavaşta çocuğun göğsüne düştüğünde Teh saçlarını koklarken buluyor kendini. Bu koku ne çok güzel kokuyor diyor, aldığı cevap ise her zamanki Hindistan cevizli şampuanım oluyor. Ki Teh Hindistan cevizinden de onun kokusundan da nefret eder! Sanırım Teh'in tüm bu kıskançlık ve garip davranışları yavaş yavaş hangi rotada gittiğini belli ediyordur. Bu ikinci bölümün sonuydu daha gençler. Asıl şimdi geliyoruz kasım rüzgarlarının içinize işleyip üşüteceği ve gözlerinizi yavaş yavaş dolduracak olan içsel karmaşalara...

 



İkili ders çalışmaya devam ediyorlar, hatta Oh artık sabah 4'de kalkıp çalışıyor ki onu uyandıran ve sabaha kadar telefonda eşlik eden Teh'den başkası değil. Adeta çocukla aynı üniversiteye gidebilmeye takmış durumda. Hepsi toplanıp Oh'un ailesinin otelinde haftasonu hem kafa dinleyecek hem de sıkı bir çalışma kampına girecekler. Teh hepsinin önünde kız arkadaşını arıyor ve kıza haftasonunu arkadaşları ile ders çalışarak geçireceğini söylüyor, diğer oğlanlar arkada kopuyor tabii, ama Oh'un yüz ifadesi canı sıkılmış gibi. (Aslında çocuğun saçlarının güzel koktuğunu söylemesinden sonra sürekli şampuanını koklaması, Teh'in diğerlerine değil sadece ona yardım etmesi, eve gidince bana haber et demesi, kız arkadaşı için bile sabah kalkmayan Teh'in ona gece boyu eşlik etmesi, sürekli en yakınının o olmasını istemesi derken kafası karışıyor çocuğun ve kendini sorgulamaya başlamasına neden oluyor. Bir Bass bakıyor bir Teh ve bacaklarını Teh'e yaklaştırıp deneyecekken saçmalama dercesine geri vazgeçiyor. Anlayacağınız o da büyük bir karmaşa içerisinde.) Sabah herkesi karşılıyor, otele geldiklerinden boncuk gibi dizilip oturmuş konuşuyorlar ve bacakları değen ikilinin ikisi de çekilmeye yeltenmiyor. Tam da o an Teh'in kız arkadaşı arıyor, çocuk onu çok özlediğini söylüyor... Oh'un yüzündeki o gülümseme siliniyor tabii. Odaları bölüşecekler Oh Bass'ı seçiyor, Teh bozulsa da iplemiyor gibi durmaya çalışıyor. Aslında bundan sonrası bir şekilde Oh'un çocuğu denemesi ve cevap almaya çalışması ile geçiyor. Bir nevi Oh Bass ve Teh arasında kalan kalbini anlamaya çalışıyor, aynı zamanda Teh'in kendine karşı en ufak bir şey hissedip hissetmediğini. Gece 4'de kalktıklarında Bass'ın uyuyan yüzüne bakıp onu öpecekken vazgeçiyor ki o anda Bass uyanıyor, çocuğa Çin yeni yıl tatilinde beraber bir yerlere gitmeyi teklif ediyor, sadece ikisi. Normalde heyecandan ölecek olan Oh bir şey hissetmediğini fark ediyor o yüzden olur diyor, diğer çocukları da alıp hep beraber gidelim. (Sanırım Bass'ın boşluğa düştüğü an burası. Çocuğun bir anda kendini çektiğinin farkında, şansını kaçırdığının farkında...) Oh ders çalışmak için odadan çıktığında koltukta oturmuş Teh'i görüyor, sonrasında herkesin ders çalışmaya kalkması sonucu kendilerini sahile atıyorlar ve hamakta oturmuş okyanusu izlerken Teh gevşek gevşek Bass ile aynı odada kalmanın onu heyecanlandırıp heyecanlandırmadığını soruyor (Teh'in o yayık ağzına vurmak istediğim birçok andan sadece birisi), Oh ise artık eskisi kadar heyecanlanmadığını söylüyor. 'Peki ya başka birinden mi hoşlanıyorsun?' diye soruyor Teh. Oh ise gözlerinin içine bakarak 'Gerçekten bilmiyor musun? Bence biliyorsun.' Diyor. Mesajı alan Teh bir derin nefes alarak sessizleşiyor.

 

'Ne zamandan beri?' 

'Bilmiyorum. Peki ya sen?' 

'Bende bilmiyorum. Sadece sana yakın olmak istiyorum ve diğerleriyle yakın olmamanı.'

'Pekala ama bence kıskanıyorsun.'

 

Geziden dönen Teh aslında ilk iş kız arkadaşı ile buluşacakken kızı ekiyor ve bize Call Me by Your Name Elio tiplemesinden bir kare daha gösteriyor, bu sefer hedefi sınav kağıtları! Çocuğu hayal ederek sanırım yükseliyor da kendisi oralarda neyse şunu bilin 3. bölümdeki cinsel çekimi ben ömrümde hiçbir sevişme sahnesinde görmedim. Nirvana. Evde daha fazla duramayacağını anlayınca ikisinin küçüklükten beri vakit geçirdikleri gizli yerlerine gidiyor ki Oh'da orada.

 

'Neden buradasın?'

'Sanırım birinin de burada olacağını düşündüm.' 

'Bu kadar düşünmene gerek yok, bırak gitsin. Nasıl hissediyorsan öyle davran. Eğer bir yanıtın yoksa soruları cevaplamak zorunda değilsin.'

'Sır.'



 İkili tapınakta dilek diliyorlar. Oh eğer sınavı kazanırsa Promthep'e kadar ki orası sanırım dağlara yakın okyanusu gören bir tepe, Teh'in evinden tepeye kadar günbatımından önce koşacağını söylüyor. Ve ikisi deneme olarak koşmaya başlıyorlar, Oh pes edecek gibi oluyor onu elinde tutup cesaretlendiren Teh oluyor. Ve o tepe de birbirlerine söz veriyorlar, sınavdan sonra beraber buraya koşacaklar. Tepedeyken oturup okyanusu izliyorlar, güneş batmak üzere. Oh onun her ne kadar rakibi olsa da bunca zaman ilhamı da olduğunu söylüyor, çocuğa teşekkür ediyor ve hepimizin içine işleyen o şarkıyı mırıldanırken Oh, Teh onun için sözleri çeviriyor.

 

"Aşk romanlarında ayrılan çiftler sonunda yine bir araya geliyor ve seni seviyorum diyorlar, bizim hikayemiz öyle olmayabilir. Ne kadar uğraşsak çabalasakta bunun bir yolu yok. Ufuk çizgisi bizi ayırsa da aşmaya hazırım, dağlar bizi ayırsa da korkmuyorum, zaman bizi ayırsa da beklemeye hazırım, peki ya kader bizi ayırmak istiyorsa ve ben bunu istemiyorsan ne yapmalıyım?"

 

Teh Yangjian izleyelim diyor, evine gidiyorlar ve izlerken Oh'un gözü Teh'in köpeğinde. Neden mi? Çünkü ne zaman Teh'e yakınlaşsa köpek hırlayıp saldırmaya kalkıyor ajhskjha Ama köpek gidince ikili birbirine yaklaşmaya başlıyorlar. Ve eller birbirinin bacaklarını buluyor ve yavaş yavaş bacaklarından kasıklarına doğru birbirlerine masaj yapıyorlar ki o an annesi geliyor Teh'in ve bu ikisi bir anda ayrılıp ne yapacaklarını şaşıyorlar. Bu sefer yatmak için odaya geçiyorlar. Oh duşta, Teh ise yeni kelimeler yazıyor defterine öğrenmesi için. Çocuk çıktığında yanına oturuyor, başını koluna omuzlarına sürtüyor yüzüne yakınlaştırıyor ama sonunda yavaşça yüzü öne doğru itiliyor. Mesajı alan Oh yavaşça defterde yazılan kelimeyi çalışıyor. 'Erkek başrol'. Yanına kadın başrol yazıyor. Ve soruyor. 'Peki ya iki erkek başrol olsa, olur muydu?' Çocuğun gözlerinde kaybolan Teh yavaşça onaylıyor onu ve çocuğu kucağına çekerek okşamaya başlıyor. Gençler ciddi söylüyorum, öpüşme yok, açık bir yer yok ancak görebileceğiniz en tavan cinsel çekim bu dizide. Vay anasını. Çocuğu bir güzel okşayan Teh son anda aklına gelen mantığı (ki annesi, çevre, Tharn ve muhtemelen erkeklerden hoşlanmıyorum ben adlı serzeniş) devreye girerek kendini hızla çocuktan uzaklaştırıyor, Oh çocuğum ise Teh'in mantığının devreye girmesini engellemek için onu öpecekken çocuk kendini hızla çekerek ben aşağıda uyurum diyerek benim minik kuşumu öyle derbeder bırakarak ortamı terk ediyor. Ah Oh'un o bakışları, o yenilmiş ve acı dolu gözleri... 3. Bölüm kimlik arayışına giren Teh'in kendi içindeki hesaplaşmaları geliyor artık karşımıza ve bu hesaplaşmalarda hep eksiye düşen Oh oluyor elbette...



 


Teh'in abisinin sevgilisi gelmiş, masada oturmuş yemek yiyorlar. Oh ve Teh arası zaten soğuk rüzgarlar eşliğinde Kars sanki, bir de annesi abine bak peki ya sen kız arkadaşın ne zaman getireceksin, Tharn ile aranız nasıl diyip ortamı iyice karıştırıyor ikili için. Çocuğu motorla limana götürürken dayanamayıp aklındakini soruyor Oh.


'Tharn ile aranız nasıl?'

'Aynı, bir değişiklik yok.'



 Ah güzel kuşum Oh... Tharn ile yine oturmuşlar, kız resim çiziyor Teh ise telefonda sadece Oh ile konuşmalarına bakıyor. Kız ise içine mor çiçeklerin olduğu bir büstiyer giymiş, beklenti içerisinde bir çiçek çizerek veriyor Teh'in eline ve bir renk seçerek boyamasını istiyor. Teh ise gözüne çarpan kırmızıyı alıp başlıyor boyamaya. Tharn çocuğun üstündeki mor çiçeği görmemesinin öfkesi ile ki o çiçek Oh ile hamakta birbirlerinden hoşlandıklarını söyledikleri gün olan çiçekle aynı, kırmızı ve çocuğun aklı tamamen Oh ile anılarındayken, kız hızla kalkıyor ve çocuğun kafasını karıştırdığını onun yüzünden artık sınavlarına odaklanamadığını falan söylüyor. Çocuk özür dileyerek kafasının karıştığını söylüyor bla bla. Ki tam tartışmanın ortasında Oh'dan mesaj alıyor, ben erken geldim diye. Teh ne yapıyor dersiniz? Hızla arkasına bile bakmadan çocuğun yanına koşturuyor ancak maloviç çocuğu evinde değil kafede çalışmaya götürüyor, ona karşı soğuk davranıyor. Neden evlerinde çalışmadıklarını sorduğunda ev kalabalık rahatsız olursun diyor.

 

'Beni çalıştırmak zorunda değilsin. Bahanelere ihtiyacın yok. Eğer 4 de kalkmak istemiyorsan yapma, çalıştırmak istemiyorsan zorlama kendini. Ama en azından mesajlarıma cevap ver, beni görmezden gelme.'

'Her an senin mesajlarına cevap atamam, benimde hayatım ve yapacak işlerim var.'

'Ben mesaj attığımda cevap vermeden instagram da geziyordun.'

 

Diyecek şeyi yok tabi mal gibi kaldı Teh orada. Çocuk bunları yapmak zorunda olmadığını söyleyerek eşyalarını toplayıp gidiyor. Teh ise kalakaldı kafası karman çorman şekilde. Okulda konuşmuyorlar, arkadaşları ile takılmayı bırakıyor Oh... Çocuklarda aralarında bir şey olduğunun farkında ama sorsalar da yanıt alamıyorlar.


'Sorun ne? Neden yine düşük puan aldın.'

'Yine mi sınav sonuçlarıma baktın.'

'İstersen çalışabiliriz, benim evimde olur. Sana başka kartlar hazırlarım.'

'Beni gerçekten hiç anlamıyorsun. Canım acıyor.'

 



Oh için kitaplarından sayfalar kesip notlar hazırlıyor. İlmek ilmek ona özel, aklında kalsın diye her şeyini koyuyor ortaya. Resmen çocuğu çalıştırmak ki belki de ders bahanesi ile ona yakın olmak istediği için takıntı haline getirmiş halde Teh. Çocuğa hazırladıklarını evlerine götürüp hizmetliden Oh'a ulaştırmasını istiyor. Garibim Oh hemen yelkenleri indiriyor tabii. Çocuğa sıkıca sarılıyor merdivenlerin altında kimsenin görmeyeceği bir yerde sımsıkı hem de...

 

'Okyanusta yüzelim mi?'

'Böyle durmayı çok seviyorum.'

'Hiçbir şeyi kontrol etmek istemediğimde kendimi bırakıyorum ve suyun beni içine çekmesine izin veriyorum.'



İkili suyun altında birbirlerine gülümseyerek bakarken yavaş yavaş birbirlerine yaklaşıyorlar ve öpüşmeye başlıyorlar. (Herkes yılın öpüşmesi sahibini buldu yorumları yapmakta, gerçekten çok iyi olmuş ki çekimlerin arkasını izleyen bilir bu sahne için çok çalışmışlar ve zor çekmişler ama cidden inanılmaz olmuş!) Sahile çıktıklarında üstlerini giyerken her şey güzel çiçekler pembe kuşlar ötüyor falan işte taa ki Oh 'Şimdi ne olacak?' diyene kadar. 'Ne gibi?' Oh suratı hafif düşerek 'Sen ve ben.' 'Her şey böyle iyi değil mi?' 'Nasıl yani?' 'Yani, arkadaş olmak.' 'Neden? Az önceki olanlar? Arkadaşlar böyle şeyler mi yapıyor?' 'Neden?' 'Üzgünüm.' 'Neden? Ne hata yaptım?' 'Üzgünüm bir daha yapmayacağım.' 'Sende hissettin. Sende hissettin. O halde neden? Neden bunu yapıyorsun? Beraber olamaz mıyız? Sana yalvarıyorum.' 'Bilmiyorum. Bir gün böyle hissetmeyi bırakacağım.' 'O halde bugün bırak. Artık arkadaşım değilsin.'

 

Teh'e karşı patladığım nokta burasıydı. Oh'un o ifadesi, yalvararak ağlaması ve kırılgan hali... Teh beni kahretti. Sanırım dizide ağlama noktasına geldiğim yer burasıydı. Oh beni mahvetti. Özellikle nerede biliyor musunuz? Ağlayarak ailesine benden utanıyor musunuz? Diye sorması ve deli gibi ağlaması değil, hayata dair bütün amaçlarını bırakması da değil... Annesinin sütyenlerinden birini alıp giymesi ve fotoğrafını çekerek instagrama yüklemesi ve anında geri silmesi oldu. O sütyeni iğrenç bir şeymiş gibi çıkarması ve delicesine ağlaması beni mahvetti. Çocuk erkek olmayı seviyor, gay olmaktan yana bir sıkıntısı yok ancak Teh yüzünden çocuğun kafasında eğer kız olsaydım beni severdi, ben neden kız değilim adlı yakarışlar oluşmaya başladı. Ama bu o değil, o bedeniyle barışık, o olduğu kişiyi seviyor ve Teh'in onu kabullenmemesi çocuğun dengesini al aşağı etti... İşte bu yüzden Teh'den bir süre iğrendim, kızdım ve boğmak istedim ama çok anlık oldu. Çünkü onunda karmaşasını gördüm, acısını yaşamasını gördüm, annesi hep abisini sevip onu ötekileştirirken bir daha annesinin gözünde eksikliği varmış gibi hissetmek istememesini gördüm, normal olmak istediğini gördüm... Ona hak verdim ama Oh'u bu karmaşaya çektiği için de ondan nefret ettim! Çocuk Bass ile belki de mutlu olacaktı ama çocuğun kalbini sen söküp ellerine verdin, hem de soğuk rüzgarların içine iterek!

 


Oh artık ders çalışmayı bırakarak ailesinin otelini işletmeyi düşünüyor ki bunu duyan arkadaşları üniversite kaydına giden Teh'i durduruyor ve çocuğa durumu anlatıyorlar. Bilin bakalım kim kaydını yaptırmayıp hakkını Oh'a veriyor? Bingo! Ben olsam bende böyle yapardım ama Oh'un yerinde olsam da kabul etmezdim. Tam bir karmaşa. Bu arada Tharn hakkını Oh'a verdiğini duyunca az çok çocuğun Oh'tan hoşlandığını anlıyor, kavga ediyorlar. Annesi herkese yemekler ısmarlamış oğlum kaydoldu artık üniversiteli diye ama öğreniyor kabul edilmediğini. Çocuğa kızıyor, trip atıyor. Oh iyiliğini kabul etmiyor. Tüm ders kitaplarını Oh'a verdiği için çalışacak bir şeyi kalmamış. Ağlayarak ona olan tavrımı yavaş yavaş yumuşatıyor eşşek sıpası! Anlayacağınız her şeyini ama her şeyini ona vermişken elinde kalp kırıklığı, korku dolu yüreği ve normalar ile kalbi arasında kalan benliği ile savaşırken bırakıyoruz 4. bölümü arkamızda.

 

Teh bir ruh gibi geziyor etrafta. Sınava çalışmaya çalışıyor, Oh ile birbirlerini görmezden geliyorlar. Kursta bitiş günü herkes yiyecek bir şeyler getiriyor, ufak bir parti ile elveda edecekler birbirlerine. Herkes bir arkadaşına iyi dileklerde bulunuyor. Teh, Oh'a baksa da dönüp diğer bir arkadaşına iyi dilekte bulunuyor. Sıra Oh'a geliyor o ise Bass'a ve Bass ise elbette Oh'a. Hatta öyle bir dilek ki!

 

'Seni neden her gün limana bırakıyorum biliyor musun? Eğer bilmiyorsan sana söylememe izin ver. Senden hoşlanıyorum. Okula geldiğim ilk günden beri senden hoşlanıyorum. Arkadaşım yoktu, konuşacak kimsem yoktu ve sonra sen geldin. O gün senin en iyisi olduğunu düşündüm. En yakının olmak istedim. Zaman geçtikçe hislerim daha da büyüdü. Kafam karıştı, lanet olsun senden hoşlanıyordum. İnanabiliyor musun? Seni mutsuz gördüğümde anladım tam olarak, seni düşündüğümden çok daha fazla seviyordum. Utangaç olsam da sana karşı olan hislerimde asla utangaç değilim. Kalbini bana açar mısın?'


 

Oh'un gözleri yaşlı bakıyor çocuğa, ama asıl içten içe ağlayan başkası. Teh gözü ikili arasında mekik dokurken içinde fırtınalar esiyor. Oh'u yavaş yavaş kaybettiğini anlamaya başlıyor sonunda... Sınava girecekleri gün Oh ile karşılaşıyorlar. Çocuk ona başarılar diliyor. Bass ile birbirlerini tanımaya çalıştıklarını söylüyor (Benim içime dokunan sahnelerden biri ki ah! Oh ve Bass yürürken bir anda Bass elini tutuyor çocuğun ve Oh korkuyla olduğu yerde kalıyor. Sokak kalabalık, insanlar onlara bakıyor. Bass ise kafası karışmış bakıyor çocuğa. İnsanların bizi el ele görmesinden korkmuyor musun diyor? Bass ise sen yanımdayken insanların ne dediği umurumda değil diyerek elini tutup yürümeye devam ediyor. Ah bu sahne işte Teh'in aslında Oh'un özgüveni ve benliğini ne kadar yıprattığını gösteriyor bize. Bebeğim çok kırıldı çok!) ama her ve her an çocuğun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyor ancak Teh sadece ona bakmakla yetiniyor. Anlayacağınız yine kaçıyor ve o korkularının arkasına saklanıyor. Sınavın ortasında ise deliler gibi ağlıyor... Sınavı yetiştiremiyor... Akşamına gecenin bir yarısı çiçekleri suluyorken abisi geliyor yanına ve dizi de Hoon'a yükseldiğim anlara geliyoruz, sanırım adama ben aşık oldum 2 dakika içinde falan.

 

'Oh'tan hoşlanıyorum.'

'Beni dinle. Eğer bir erkeğin elini tutarsan bazı insanlar onaylar bazıları onaylamaz. Ama ben senin arkandayım. Eğer kardeşim bir erkeği seviyorsa ben seni destekliyorum. Kimi seveceğin sana kalmış.'

'Gerçekten mi? İstediğim insanı sevebilir miyim?'

'Kimi istersen onu sevebilirsin. Bu senin hayatın, seni ne mutlu edecekse onu yap'

 

Belki annesi zor bir kadın ama abisi dünyadaki en mükemmel abilerden biri olabilir. Adama yükseldim cidden, hem de fena! Abisine açılırken ona Oh'un artık başkası ile beraber olduğunu ve şansını kaybettiğini söylüyor.

 

Üniversite sonuçları açıklanıyor. Oh istediği üniversiteye gidiyor (Oh'un ailesi inanılmazdı, onlara hayran kaldım, gerçekten şu dizi de 3 favorim var Oh dışında; Bass, Hoon ve Oh'un ailesi. Net.), ancak Teh başka bir üniversiteye girebiliyor. Çok üzülüyor tabii. Oh da çok üzülüyor... Bass ile sonuçları kutlamaya gidiyorlar ancak Oh'un aklı başka yerlerde. Nereye gidelim diyen çocuğa sen bilirsin diyor ve Bass onu Teh'in evine getiriyor. Çocuğun olmak istediği yerin burası olduğunu bildiğini söylüyor. İşte yüce gönüllü hepimizin kalbini çalan kesinlikle Bass oldu. Onun gibi çocuklar nedense hep ikinci oğlan olmaya ve üzülmeye mahkum. Gerçekten içimin en cız ettiği karakter oldu. Çok iyi çocuktu hem de çok!


 


'Sorun yok, her şey yolunda. Eğer hazır değilsen sonra gelebilirsin.'

'Onu üzgünken görmek istemiyorum. Üzgünüm.'

'Önemli değil anlıyorum.'

'Özür dilerim Bass.'

 

Oh söz verdikleri gibi okul formasını giymiş Teh'in evinin önüne geliyor, gün batımından önce koşacaklar tepeye kadar. Ama Teh'e haber veremeden cesareti kırılıyor ve koşuya başlıyor taa ki arkasından gelen motor sesine kadar. Teh sözlerini tutmak için çocuğa motor dolusu Hindistan cevizi suyuyla beraber eşlik etmeye gelmiş. Zorlukla da olsa tepeye kadar koşuyorlar beraber.

 

'Bass ile arkadaş olmaya karar verdik.'

'Tharn ile arkadaş olmaya karar verdik.'

'Peki ya sen ve ben?'

'...'

'Anlıyorum. Sorun değil.' (Ağlamak üzere.) 'Şu an hiçbir şey umurumda değil. Seninle tekrar arkadaş olmak mı? Yapabilirim. Rakip olmak mı? Yapabilirim. Benden hoşlansan ya da nefret etsen umurumda değil. Ne istersen onu yapabilirsin. Ama senden bir şey istememe izin ver. Bir daha ortadan kaybolma lütfen!'

'Ne istersem olabileceksem, erkek arkadaşın olabilir miyim?'

 

Birbirlerine sarılıp gün batımında bize hüzünlü bir kdrama sonu yaşattılar. Üstün körü hoppala bitti. Açıkçası hayal kırıklığı yaşadım. Dizi inanılmaz iyiydi. Gerçekten inanılmaz iyiydi. Çekim, oyunculuklar, konu, müzikler, her şey... Ama bu son nedir ya? Ne sıradan son oldu. Kötü değil aslında, sadece bilmiyorum o kadar iyiydi ki sanırım ben beklentimi arşa çıkardım! Beklentimiz kesinlikle mutsuz bir sondu. Dedik kesin ölecek biri. O uçakta ölen Teh olacak yerine Oh geçecek. Olmadı. Teh mutsuz olur mal gibi kalır dedik olmadı. Yani bilmiyorum ya bir boşluk halindeyim şu an. Ama yine de mükemmeldi. Bu diziye çamur atana bende çamur atarım. Şunu söyleyeyim bu diziyi çok büyük hevesle bekledim, aşık oldum ilk dakikasında ama bu kadar çok sevilip herkesin dilinde olacağını düşünmemiştim ancak şu an sanırım bütün dizileri geride bırakıp herkesin en sevdiği dizi oldu! Bu kadar popüler olmasını kıskanmıyor değilim ancak herkesin sevmesi ve Nadao yanında çocuklarımın adının duyulması da hoşuma gitmiyor değil! Ve size söylememe izin verin. 21 Mart 2021'de sezon 2 ile geri gelecekler. Sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim anlardan birindeyiz ancak. Üniversitedeler... Umarım klişe ve salak işler ile bu mükemmel yapıtı katletmezler. Ben daha ikinci sezonundan hayır gördüğümüz seri bilmem ancak sizden ümitliyim. Bu mükemmelliği bozmazsınız değil mi? Ancak Teh'in yine kendini kabullenmesi ve bu yolda yine Oh'u yıpratmasını izleyeceğiz diye düşünüyorum. Yine çocuğumu zor günler bekliyor bundan eminim. Bir hatun olur Teh'e yakınlaşan, ki umarım asıl Teh Oh'u kaybetme korkusu yaşar da az kendine gelir. Artık benim minik kekim Oh'u üzmesinler. Çocuğu korumak için parti açacağım. Onu korunması gereken dünya mirasları listesine alıyorum. Var mı destekleyen? Hepiniz mi? Teşekkür ederim akjskd İkinci sezon için diğer bir isteğimse lütfen Bass bebeğimi mutlu göreyim. Seviyorum seni yiğidim! Ayrıca demezsem haksızlık ederim, Tharn'da mert kızdı, seni de sevdik hatun.

 

Ve son olarak bahsetmek istediğim Teh her ağladığında benim duygusal anın büyüsünden çıkıp kahkaha attığım gerçeği. Abi o nasıl ağlamak ya Billkin annem naptın! Ajsdjlk Neyse sayende ağlamadan bitirdim diziyi hürmetler.

 

Evet 4815 kelime kullanmışım, rekorum. Düşünün diziyi o kadar çok sevdim ki yaşadım sanırım anlatırken. Sizleri sıktığım için üzgünüm. Cidden ya buraya kadar sabredip okuyan oldu mu? Olduysa sizi kucaklıyorum gerçek bir ITSAY ve BL seversiniz sizi seviyorum. Sağlıcakla kalın!

 

Teh lütfen zincirlerini kır ve Oh'u üzme. BKPP sizi daha çok göreyim, seviyorum sizi! Bu arada dizinin ostuna göz atın mutlaka şahaneler!

 


Puanım: 10/10.

(Altını vermek yemedi yemez yiyemez.)

Bu seriyi sizde çok sevin.

Sonuna kadar hak ediyorlar.

Sağlıcakla kalın.




I PROMISED YOU the MOON (Thai-2021)

Herkese merhaba! Uzun zaman oldu, herkesin keyifler iyi mi? Umarım iyidir, çünkü muhtemelen bu yazıyı okurken canınız sıkılacak ya da atlatt...